Pazar, Şubat 27, 2011

Ankarayı anlat(a)mayan Ankara yazısı...

Şimdi hazır olun, çünkü gerçekten saçmalamak istiyorum. düzensiz düşüncelere boğuldum zaten, birazını çıkarmam lazım.

Ben Ankaralıyım, bilen bilir, baba tarafından Beypazarlıyım. Annem Yozgatlı, bi tarafım da Yozgatlı yani. Severim iki tarafımı da, ama ben Ankaralıyım. Hani diyolar ya Ankaranın Grisi, işte seviyorum ben onu yahu. Çoğu Ankaralı da sever zaten. Nedensizliğimiz vardır sevmelerimize bizim Ankaralılar olarak. Öyle bişeydir işte Grisini Sevdiğimin Ankarısını Sevmek. Bu aralar pek fazla Ankarada çekilmiş şeyler izledim. Malum hepiniz izliyosunuz bu aralar, Behzat Ç. amcayı, ki dizinin bi bölümünde sesim ve kolum ! oynadı bile, kısmet olsada başka bir bölümde daha uzun oynasam, canım arkadaşım Aylin gibi. Ne de güzel oynamış canım benim. Ankarayı duymak bile hoşumuza gider bizim, bizim sokalarımız, bizim caddelerimiz, bizim buluşma yerlerimiz, bizim duraklar, bizim bizim bizim, bukadar basit işte, bizimdir. Sonra hani yine herkesin izlediği Aşk Tesadüfleri Sever i izledim. Ne yalan söyleyim ben beğendim, bi filmin ortasında hiç ağlamamıştım sanırım, ki çoğu filmde ağlarım, bunun ortasında başladım ağlamaya. Yine diyorum gözünü sevdiğimin Ankarası, ne büyü yaptın ki bize böyleyiz. Buraya kadar herşey normal aslında, Ankarayı anlat(a)mıyorum gibi bişey. Şimdi asıl düzensiz sözler geliyo. Bu aralar izlediğim okadar çok şey bana fısıldıyo ki "giiiiit, çek giiiiit" diye. Aman yanlış anlaşılmasın, Ankaradan gitmek anlamında değil, Ankarayı bırak anlamında da değil. Anlamını sanırım Aşk Tesadüfleri Sever i izlerken çözdüm. Aslında biliyodum da, bir kez daha anladım. Yahu canlarım ciğerlerim, ne istiyosanız onu yapın, ne istiyorsak onu yapalım, kim olmak istiyorum, ben kimim, ne yapmak istiyorum sorusundan ne kadar kaçıyoruz? Ben kaçıyorum valla, hiçkimseyim ben şu anda, hiçkimse... Birşey diyim mi size, aranızda az biraz beni tanıyanlar var, ben neler ile uğraşıyorum yaaaaa !!! ben müzik yapmalıyım, beceremem belki, ama eminim mutlu bi beceriksizlik olur. Ama ama ama o yürek nerdeeeeee !?!

Uzattım ki ne uzattım, bu yazıda aslında ne dedim, Ankara güzel, ne iyorsan onu yap, tabi götün yiyorsa...

İyi geceler hepinize, hayatı gerçekten duyabilmek, görebilmek, katılabilmek vs vs vs dileğiyle...

Pazartesi, Şubat 07, 2011

Bir Şey...

Selam,

Şu anda yazacağım yazı sanırım 1.000.000 yıl öncesinden kaldı. Hikaye mi yoksa içhesaplaşma mı belli değil. Okadar küçük harflerle yazmışım ki okumakta bile güçlük çekiyorum. Kimbilir nezaman nasıl yazdım. Tarih atmamışım, sadece altına ozzy diye imza atmışım. Bakalım ne yazmış ozzy o zaman ?!?!

...........

Büyük işler yapan, yapabilen bir adam olmak isterdim. Hatta belki birgün bana dünyayı kurtarma şansının verilmesini. Ama geliba hiç olmayacak böyle birşey. Daha dünyayı kurtarmaya çok var. Hem sıra dünyayı kurtarmaya gelene kadar. Birşeyleri iyi yapmak isterdim, ama gerçekten iyi. Daha sorumlu olmak isterdim. Daha normal olmak isterdim. Tabii siz şimdi benim kendime anormal dememe de bişrşey dersiniz. Evet deyin, napayım, bana kendini beğenmiş, ukala, patavatsız, laubali deyin. Ben aslında yalnızca birşey olmak isteyen bir hiçbirşeyim. Herbirşey olmak istedim aslında ama o hiçbirşey demekmiş. Herşeyi yapabileceğimi zannediyorum ama anladım ki hiçbirşeyi yapamıyorum, çünkü hiçbirşey yapmak için bile çaba sarfetmiyorum.

Beni gecenin gündüze değdiği noktada bırakın..........
Birkaç saniye önce o noktanın kararsız olduğunu sandım. Ama aslında emin adımlarla gündüze yürüyen son derece kararlı bir nokta. Belki bulaşır, kimbilir. Severim güneşin doğuşunu, batışından çok. Ama geceyide severim. Hiçbir yıldızın baktınız andaki halini göremezsiniz biliyor musunuz? Amaaan ne farkeder, bana ya da size ne faydası var.

Ve yavaşça yerinden kalktı, üstündeki tozları silkeledi. Elini yüzünün önünde sallayarak tozları dağıttı. şöyle bir etrafına baktı, sonra ağır adımlarla şömineye yürüdü. neredeyse dizleri gıcırdıyordu. Okadar olmuş muydu? Şöminenin sol tarafından -kendisine göre sol tabiki- birkaç odun aldı. Aslında tam 5 parça aldı. Düzgünce onları şömineye yerleştirdi. Üzerlerine benzin döküp bir kibrit arandı, sağa, sola, hah evet aynı yerde, şöminenin sağ üst köşesindeydi. Ateşi yaktı ve daldı anında rengarenk aleve. Tik tak, tik tak tik tak...

Kendine geldiğinde çeyrek saat geçmişti. Artık dalmamalıydı. Yeniden toz tutmak iyi olmazdı. masasına doğru yürüdü. Masaya vardığında üfleme gafletinde bulundu. Lanet olsaıca toz heryerdeydi sanki. Ama yoo, şöminede toz yoktu. Sadece kendi üstü ve masası. Anlamaya başlıyordu ama geç olmasından korkuyordu. Çabuk olmalıydı ama, bu işler aceleye gelmezdi ki. En azından bir sonraki adımını planlayarak atmalıydı -her adımını-. İlk adım mini bara oldu, bir içki aldı -adeti olduğu üzere tekila-. Tuzlu, ama limon kalmamıştı. Bir ve bir tane daha. Sonra hızla odadan çıktı, holde biran durakladı. Adımdan önce plan yapmıştı ama mutfak ne taraftaydı ? Elbette tam karşısındaki mutfağa girdi. Bir bez aradı, sonrabirden gözüne buzdolabi ilişti. Biran dolaba baktı, sonra dolabın yanıdaki tezgahta duran bezleri gördü. Suçu hafiflemişcesine bezlere doğru gitti. Dolabı açıp birşey var mı diye de baktı, ki vardı. Planlanmamış bir adımdı, ama gerekliydi. Koca bir tabak peynirle kepek ekmeğini kaptı. Bezi muslukta ıslattı ve koşarak odaya döndü. Çalışma masasını silip peynir ve ekmeği üzerine bıraktı. Sonra tozlanan bezi ters çevirip sandalyesini sildi. Nedense sandalyeyi daha fazla sildi. İçinden öyle gelmişti, bir sebep bulmaya da çalışmadı. Bezi şöminenin üzerine götürdü ve bıraktı. Sonra şömineden ateş alıp masasındaki mumları yaktı. Gerçekten güzel bir masaydı. Okadar uzun zaman masasını boş boş seyretmiştiki, ve yeniden bunu yapmaya çok meyilliydi. Yemek, içki, ateş, temiz bir masa ve sandalye, daha ne! Silkelendi, ağzına bir peynir attı, biraz da ekmek. Sonra mini bara gitti ve bir kadeh kırmızı şarap aldı. Gerçekten de O çok güzel şarap yapıyordu, kendisi gibi. Şişeyi de alıp sandalyesine döndü. Şaraptan bir yudum, biraz daha peynir. Tik tak, tik tak, tik hooop yavaş ol! Bu sefer dalmadı. Birazcık beklemişti zamana tepkisiz. Sebebi şarabı damarlarında hissetmekti.

Üçüncü kadehe gelmişti. Tamam planlıydı ama burdan sonra adım atamıyordu. Sorun yeniden tozlanmak değildi ki, yeniden başa dönmüştü işte. Tozlanmamak için ne yapacaktı ?!? Birden çekmecesini karıştırmaya başladı. Günlerden neydi, takvimi nerdeydi, nekadar zaman geçmişti ??? Saatini buldu birden, saati hiç durmazdı ve durmamıştı. Bir tam gün geçmişti saatini çekmeceye bıraktığından beri. İyi, iyi dedi. İyi ama bukadar toz nasıl, nerden, niye ??? Sonra birden aynaya bakmak geldi aklına.Koşarak odadan çıktı. Banyonun yerini unutmamıştı -merdivenlerden çıkınca tam karşısındaki kapı-. Banyoya girdi, ya da biri girdi ama sanki o değildi. Oydu ama sonraydı aslında, yaşlıydı. Biri vardı karşısında, kendisine çok benzeyen biri. Ama sonraki zamanda olabileceği birilerden biri. Gördüğü yüzü yıkadı, kuruladı ve yavaşça çalışma odasına döndü.

Bir parça peynir, üçüncü kadehi bitir, dördüncüyü doldur ve sandalyeye otur.Tik tak, tik tak, tik tak, beşinci kadehin yarısında bir peynir daha ve ekmek, kepekli, tik tak, tik tak, tik tak, tik tak, tik tak. Şişenin son kadehi, yarım kadeh çıktı zaten. O bitmeden ayağa kalktı, şöminenin solundan 3 parça odun aldı ve ateşe attı. Tik tak, tik tak. Uzandı ve şöminenin üstünde asılı duran duvar saatini aldı, son sesleri dinledi, tik tak, saatide ateşe attı. Masaya döndü, şarabı bitirdi, peynir, ekmek, mumları söndürdü. Şöminenin başına döndü, üzerine bıraktığı bezi aldı. Tik tak, tik tak, tik tak... Kendine geldiğinde şöminenin önündeydi, ateş dönmek üzereydi. Kafasını kaldırdı saate baktı, çeyrek saat geçmişti. Elinde bir bez vardı, nerden eline gelmişti ? Şöminenin üstünü sildi, bezi şömineye attı ve usulca odadan çıkıp tam karşıdaki yatak odasına girip yattı. Yarınki gala zor ama güzel olacaktı...

Salı, Şubat 01, 2011

Tüm Arkadaşlarıma

Öncelikle şunu söylemek istiyorum, hepinizi çok özledim.

Ben nefret etmeyi becerebilen bi insan değilim.

Hayat akşımda birçoğunuza kötülük yaptım, beni kötü olarak nitelendirdiniz ve konuşmadınız, görüşmediniz, nefret ettiniz ya da benzeri hisler içinde oldunuz. Aynı akış içinde birçoğunuza iyilik yaptım, beni iyi olarak bildiniz ve sevdiniz, saydınız, sordunuz, fikir istediniz yada benzer hisler içinde oldunuz. Birçoğunuza kötülük olarak nitelendirdiğim şeyler yaptım, ama sizler için iyi sonuçlanan şeylere sebep oldu, yine birçoğunuza iyilik olarak nitelendirdiğim şeyler yaptım ve belki de bir insanın yapabileceği en büyük kötülüğü yapmış oldum kiminize.

Tüm bu söylediğim insanlar benim arkadaşlarım - oldular, gittiler, kaldılar, kalacaklar, gidecekler... Ben sizin için ne olursam olayım, her nasıl kesişmişse yollarımız hayatın herhangi bir anında, hepinizi çok özledim. Neyi özlediğimi anlatamam size, çünkü herşeyi özledim, sayfalar, kelimeler yetmez, nefes ve sözcükler yetmez, özledim işte okadar.

Bazen ben anlatamadım, bazen siz dinlemediniz, bazen ben anlatmadım, bazen siz sormadınız, işte bu yüzden, bazen vardık bazen yoktuk.

Lütfen ama lütfen beni affedin,

Olduğum ve olamadığım herşey için...