Salı, Aralık 25, 2012

sahibinden satılık, sıfır gibi "denge"

ey damağımdaki kesik demir tadı
kekremsi hislerim
tatsız tuzsuz sözlerim
ve dilimin ısrarcı yanı...
busefer tam anlamıyla notalar sevketti dökülmeye
yürüdüm geldim halbuki
hava sıcaktı
gerek yoktu
satırlara saçılıp dökülmeye.
kendimi de almıyorum zaten yanıma bu aralar
arada elim bi resim karalar
yok hiç gözümde yaralar
ne önceler, ne sonralar
beynim sünger
bedenim pelte
hani bi adıma yeltense
yıkılıverecek derde.
üç maymunun dördüncüsüyüm
bir elim, diğerini tutmakta
ha yazdım ha yazıcam
biri giderken
biri durmakta,
içim dışımı tutmakta,
dışım içime vurmakta
yansımam kendime dert
derdim bana düşman
ben bi yazdığıma
bi sustuğuma,
hem yürüdüğüme
hem durduğuma pişman.

Çarşamba, Aralık 05, 2012

terbiyesizim, adam değilim (!)

sakinden,
sessizden,
yersizden,
densizden,
-ben de ne dediğimi pek bilmem-
ne dediğini bilmediğini bilmeyenden,
darlanırsın.
ne göründüğün gibi ol,
ne olduğun gibi görün,
sorgulamadan yargıyı,
anlamadan dargınlığı,
hiç düşünmeden karşındakinin kafasındaki yorgunluğu,
tutmayan elini, titreyen dizini,
ve dönmeyen dilini,
aman idam edin emi !!!
yüzsüzlük vardır,
ikiden çok yüzlülük vardır,
bir de iki yüzlülük vardır,
kendine iki yüz,
içinde yaşadığınla
dışına taşırdığın,
öyle anladığınız gibi iki yüz değil
herneyse işte,
vardır hepsi heryerde
ammaa düştü mü baş derde,
tüm içimizin kırıkları yerde
batsın diye bir sorumlunun ayağına
öylece serpiştirilmekte.
hiç iğneyi batırdınız mı ki kendinize,
budağı sokuyosunuz birilerine?!?!?
herşeyi terbiye edebiliriz belki,
aslanı, kaplanı, davarları bile
imkan olsa da
terbiye edebilsek
nefs'imizi
"ben" dediğimizi
benliğimizi
yenemediğimizi...

Cuma, Kasım 23, 2012

2 + 2 = 22

iki yan vardı her bir ruhta
ve iki düşünce,
bir kazana düşünce,
değdi birbirine.
dört oldu önce
ondört sonra
rağmen tüm yorgunluğa
umarsızca, kaçarca
kaçarken hatta
karıştı birbirine
sonuçta matematikti zaten
tüm notalar portede
dört dörtlük bir ölçüde
her bir tam vuruştu konuştuğumuz
akşamın yedisinde
günün iki artı ikisinde
böldükçe akıldakileri
çarptıkça birbirine
ve çıkanları topadıkça kendi aralarında
ve çıkarınca küsüratları
bi kenara bırakıp inatları
ve açıp kanatları
rüzgara bırakmak kendini
bir martı gibi
hür ve özgürce...

Cuma, Kasım 09, 2012

sakarın dilinden dökülenler

elimi, kolumu oynatacak halim yok
karnım tok
sırtım pek
şükür fazla yüküm yok.
benim az'ım sana, senin az'ın bana çok...
saldırgan gözlerimin ışığında
hayatın tadına batırdığım her kaşığımda
acımsı bir tat hep,
öldüğümde, yaşadığımda.
dilimden dökülen,
içimden sökülen
durup duruken
gelip geçerken
içinden gelenle
içine ederken
acımsı bir tat işte,
ve kalır dilde
bu gidişle.
binlerce yıldır
kendi kulağıma fısıldadığım şey
"susmak lazım"
her bir serzenişte.
kimisi çöküşte, kimisi dirilişte
kah çıkışta
kah inişte,
yorgunum,
aynı yerlere
herbir tekrar gelişte.
düştüm ben bin kere
ve kalktım herbirinde
elim kolum
yara bere
kalmışsınızdır
eminim ki sizde
hemde
çok daha beterleriyle
ve herseferinde
yeterleriyle.
ve aldık
kabul ettik herbirini
oldukları gibi
tüm değerleriyle.

Perşembe, Kasım 01, 2012

içimin sol anahtarı


bununla okuyabilirsiniz...
LINK : Gözüm - Dhafer Youssef & Hüsnü Şenlendirici

dinlerken gelir benim aklıma sözler
sesler tetikler
içimde bekler
zamanı gelince
önce tekmeler
sonra ağlarlar
harf harf kağıtları dağlarlar
hem yakar hem ıslatırlar
çünkü kelimelerim ağlarlar
her nota vurdukça içime
bir his düşer zihnime
ve kelamsız hergün
her gece
benden biraz geride
yazamamanın eksikliği
söylediklerimin yersizliği
içimin kimi zaman değersizliği
yarısı yenmiş
gerisi kalmış
yükünü almış
yolun bilmemnekadarı
geride kalmış
duraksız yollar
yapraksız dallar
dağ tepesi karlar
elbet birileri anlar
amma birileri gözünü dört açarken
kimimiz hep yaptığımız gibi
uykuya dalar

Salı, Ekim 30, 2012

yanağından (!) öptüğümün hayatı

sustukça dilime dolanırlar
konuştukça ayağımda dikenli tel
içten içe "durma, sürün" der
dağınık herbir köşe
ve herbirinin yerinde
bambaşka telaşe
parmaklarımda kelepçeler mi var ne
yoksa yeniden mi beynimin tozu
bahardandır diyorlar
severdim eskiden ben bulutları
yağdım mı hala daha aslında.
korkarım yaşlanıyorum
hernekadar anlaşılmasada yüzümden
derin çizikler var yavaştan içimde
basıp gittiğimin hayatı
kaçıp gittiğimin hayatı
benden kaçamadıktan sonra
var mı ki anlamı?

Salı, Eylül 11, 2012

kendi tükürüğünde boğulmak

yazmıyorum  artık
yazamıyorum
arıyorum tarıyorum
soruyorum
bulamıyorum
ne güzel aslında
yazamamak
ve kötü bir okadar
bir de
anlamıyorum
hepbirinizi
kime ne
anlamadığım gibi anlatamıyorum da işte
çünkü aynı bokun başka rengini
bir başkanız
bir başka yerde söyleyecek
yine bir gömlekle
yine bir ütülü pantolon giyilecek
anlayamayacağım
ve anlatamayacağım
yalamam lazım, yutmam hatta
gerekirse, sanırsam onu bile yapacağım.
aklımdakileri almadı satırlarım
kusamadım yuttuklarımı
anlamayacaksınız diye
ve ben olduğum için yine
susacağım burada biryerlerde.

Perşembe, Temmuz 19, 2012

yüreğin yeli

Okurken dinleyebileceğiniz bir parça, ben yazarken dinledim...
Mercan Dede & Azam Ali - DEM

susun da biraz rüzgarı dinleyin
nefesden dökülene kulak verin az
ve duymadan haz
acı dürtsün teninizi
bildirsin aslında biraz hepimize yerimizi
kendiliğinden değen ürğertinin tadı
ve bilinmez baz duyguların adı
bi keşişin yanı
bir koca çınarın dalı
yüzükoyun yatarken toprakta
gökyüzüne bakmaya çalışmak
ve durulana alışmak
hiddetlenip de yatışmak
yuvarlanan taşlara dönmek
yukarıdan aşağıya
kendinden öte
bir yere
bir göğe
taş gibi susup da giden
sel gibi gürleyen
çiçek gibi süsleyen
dağ gibi yüklenen
sırtında taşıyan
aşılan, aşılamayan
bi dinleyin azıcık
bi susun
duymadıklarınızı
dinleyin birazcık.

Pazartesi, Haziran 25, 2012

pencerenin dışı

elim deyiyor da
içimden mi gelmiyor ne yazmak.
kafam dumanlı gibi
ne mümkün mantıklı kazmak
ve harici bir bilinçle
dışardan bakmak.
yorgunlukla birleşmiş yaz sıcağı
herzamanki bünye
herzamanki hayal kaçağı.
acımasız kışın solgunu
beklenmedik hallerin yorgunu
rüzgarsız göl durgunu.
yuvarlanan taş misali
çimlerin arasında takılma hissi
ve biçilmişliğin kokusu,
yükselip alçalmanın
baş dönmesi,
yukardan bakıp
herşeyi görmesi,
sayıp sövüp
içinden geleni söylemesi,
ne güzeldi çocukken,
annemin yanında yürümesi...

Pazartesi, Mayıs 28, 2012

hayatla aramda üçün beşin lafı olmaz

batıyor bugün
herşey
ve hepiniz
boğazımda bi yumru
geçmek bilmiyor
bir semai kulaklarımda
körüklüyor da körüklüyor
susun lan bugün
çıkmasın sesiniz
gülmeyin hatta
yerlerde sürünesim var bugün
dağlardan atlayıp
çarpa çarpa düşesim
üşüyesim
yürüyesim
bazen de ölesim
öyle ölmek değil
zümrüdü anka gibi
doğmak gibi
sellere kapılıp
denizde durmak gibi
ya böyle
bardaktan boşalıp
asfalta vurmak gibi
dilim tutuk yine
elim durgun
beynim yorgun
kaçmakla gitmekle hal olmaz
bahar çarptı zaar
dalgalandı
bi türlü durulmaz
bu hayat
tokatlamaktan
hiç mi yorulmaz
herkes kadar keder
biraz daha az mutluluk var
bilmediğimden
olamayabiliyorum
anlayamayabiliyorum
yürüyorum da
herzaman göremeyebiliyorum...

Perşembe, Mayıs 17, 2012

esmeyen rüzgar

yazmıyorum nezamandır
elim gitmiyor
ne saza ne söze
kendimde değilim
nereye gittim ki
bu güneşte.
sarılı grili ankarada
yolların asfaltında dönen tekerim
ve ellerim uzanmış
sağ sol farketmez
tüm yönler benim
kır var gözümün önünde
sesi çağıran
alçaktan bağıran
gel diyen
beynimin etini yiyen
sövesim var dağa bayıra
bıktım bundan
şu tam kafamın içinde durandan
yıkılmıyorum
takılıyorum yalnızca
ve anlamsız rötuşlarım var
kendime
sözüme
elime yüzüme
hayata.
sonra bir rüzgar çıkar
pencereden bakar gözlerim
ve duyar kulaklarım
belli yağmur var ardından
kanatlarımı açmak isterim
göğe yükselmek
nası bir ejderhaysam
uçmam, hayal ederim.
yüzüm gözüm yara bere
daha fazla yakmamak için
nefesim içime çekilmekte.
bakın bi sayfanın en tepesine
ne yazıyor
zamanın çarkıyla ilgili
ve sona gelirken birkaç kelime
ellerimdeki kan
içimdeki kül
yüzümdeki kabuk
gerizekalılığın buruk tadı
insan olmanın kötü yanı
bu dünya
yolgeçen hanı


Pazartesi, Nisan 30, 2012

fiskos sehpası ve etejerler

yazdıklarım
yazabildiklerim
sözlerim
söyleyebildiklerim
duyduklarım
duyabildiklerim
gördüklerim
görebildiklerim
ve aslında hepsi
yazdığımı,
söylediğimi,
duyduğumu
ve
gördüğümü zannettiklerim...
damağımdaki rüzgar tadı
ayağımdaki asfalt yanığı
gözlerimdeki bulut nemi
herşeyin zamanı
hepsinin yeri
rüzgarda sallanıyorum
bir kemik
bir deri...
avucumun içi dolu
üstü çatlak
yaprak üstüne yaprak
sarıydı
yeşile döndü yine
çoraklık sanırsın bedende
sanırsın bende
atarsın suçu havaya
ruhuna bi sor
hani yanlış nerde?
boyadım kendimi
ayaktan başa
bakmadan hiç yaşa
kova kova boya
rengarenk olmak adına
yangına körükle gittim
ve alevleri sarı turuncu canlandırdım
su serptim sonra
mavi oldular
gök diye adlandırdım
kanatları var
kocaman beyaz kanatları
maviyi delen
yel olsa da olmasa da gelen
bir damla ten
camıma çarpar
görürüm
otururken
penceremden...

Pazartesi, Nisan 16, 2012

beynimi ütülemişim, kıvrım kalmamış, haberim yok

laf olsun diye yazasım var bugün
laf edesim
laf ebeliği yapasım
kısa yoldan kaçasım
daralasım
uzatasım
susasım var
dökesim var
içimin çöplerini
varla yok arası çıkanlardan
tepe yapasım var
susulup bakılsın diye
ve tüm bu saçma düşünceler niye
kızgınım yine kendime
ondandır belki diye
yazayım dedim işte
laf olsun diye
saçtıkça satırlara harfleri
ve yeterince sularsam
büyürler
birikirler
anlatırlar
off ya, bunaldım yazamamaktan
kendime sinirlenip
kendimi aramaktan
daralmaktan
konuşmaktan
susmaktan
yarı yağmura kayar aklım
az biraz güneş çeker.
niyetim huzur
yol bilmem iz bilmem
nerden gidem
nasıl gidem?
savurmuş rüzgar tozları
gözlerim dolmuş
toprak toprak
bıkmışım gölgemden
atmak lazım tüm yükümü
anadan üryan
ne mümkün
bişey lazım kafamın içine
aslında var bi ses
"şşş sakin, rahatla" diyen
ah dinleyebilsem
ah ben beni
bi anlayabilsem

Çarşamba, Nisan 11, 2012

sakin ol Rocky

sakin
ve tane tane
koşturmadan
yarıştırmadan
karıştırmadan
ne için gibi
ne dışın gibi
tam kıvamında
olması gerektiği gibi.
yeşil çimen dört bir yan
toprak yol
heryerden gelip
heryere giden
yani varsayın ki
bi tarlanın ortasındasınız
bir çimen tarlasının
istediğiniz yöne gidebilirsiniz de hem.
yol var
el yapmamış
doğal yol
bildiğin patika
eh yol çıkıyo biyere
ama satırları çıkartamıyorum bugün
ya aklıma gelmiyo bişeyler
ya da sıralayamıyorum arka arkaya
kırmızı mesela
kan kırmızı
yalan kırmızı
dolan kırmızı
yılan kırmızı.
dilimde tüy bitmiş
susarım acı acı
gülerim tatlı tatlı
küfür bana yakışır
söverim analı avratlı.
yokuş aşağı
dolu dizgin
ipinden kopmuş gibi
sakinden deliye
serinden sıcağa
yerinden ocağa.
anlatamıyorum ben zaten
kurumuş beynim
niyedir bilinmez
işte yazamadım yine
tutulmuş elim, dilim
havada gibiyim.
etrafımda bişeyler oluyorda
bi an içim donuyor ya
bazen söyleyecek söz olmuyo
iş ozaman hayat
koyuyor yaa...

Pazartesi, Mart 26, 2012

burası neresi?

Bu şarkı ile yazdım, dinlemek isterseniz 
Link : Mercan Dede / Azam Ali - DEM

sükunet
dile değmeyenlerin tadı
ellerin ahı
ve yeller alırken hayatı
uzaklara sürüklenen nefes
sallanan bi dal var
bikaç ağaç
derince bir yamaç
kötürümün dilinde türkü
elinde baston
yüzünde çizgili bir gülümseme
ihtiyarlığa dayanmış merdiven
taşlık yollar
adımları zorlar
çimenlik var az ötede
ya da harman yeri
biraz ileri
biraz geri
ah otları bağlayan elleri
can alan değil
tamamlayan elleri
sözsüz dilleri
bir sese değer kulak
yol yordam
herşey ortak
yeşil ot geniş yatak
bir taş çeşme başı
gelmişte çoktan geçmiş yaşı
gömülmüş amma uyumamış
çimlerde koşturmamış
çıktı ya güneş,
içim gölgelik aradı,
dağın yamacında
koyunlarla yan yana
çobanın kavalıyla
ondan yazdım
tüm bunları,
uzaktan baktığında
mezar taşı gibi duran koyunları...

Cuma, Mart 16, 2012

nereye gömdüm ki kendimi?

hastayım
öldüm gibi
yastayım
ağladım kendi ardımdan çok
ve kifayet hiç yok
artık bikaç kelime dilimde
ve kalan hiçler yığını elimde
sabırsız düşüncelerim var
akışından emin olmadığım
akışlarını anlamadığım
hızına varamadığım.
susmayı beceremedim hiç
konuşurkense hep "ulan ben ne dedim"
bir önceki satıra bakmadan yazıyorum
ellerimle kazıyorum
gömülmüş bedenimi
sarı yaprakların üstüne kar yağmış
yani geçmiş sonbahar
geçmek üzere kış
bahar beklerken bünye
silinmek üzere bilekteki künye
adım sanım yok
belli değil
silik puslu
kimim ben
nerdeyim
nereye gidiyorum
kendimden emin değilim
ateş ediyorum
eğilin
vurmak istemem kimseyi
kaza kurşunu sözlerim
içimdeki ben'i özledim
ve dolmuyor gözlerim
üzüntüm kendime
ağlayamam kendi derdime
içim soğuk, elim kuru
küçük bir masa arıyorum
başında oturacak
yağmur istiyorum
durmadan yağsın
bitirsin
yıkasın
bağlayacak halim yok yazdıklarımı
atmayacağım kimsenin üstüne
mezarımı kazarken üstümden attıklarımı.

Pazar, Mart 04, 2012

zoraki

hele bi sakin ol
bi durul
bi nefes al
biraz sulh ol
kaşların çatık bak
bak bi aynaya
görmüyosun değil mi hiçbirşey
ellerin tutuk yine
dillerin heceler
anlamsız cümleler
ağzına sıçtığımın satırları
lan ben size de anlatamıcaksam
nolcak ha
ne olacak  halim
tutulmuş elim
tutulmuş dilim
iki kelam edeyim dedim
ne kulağımdaki müziği duydunuz
ne aklımdaki dizeyi
bakın söylüyorum
ben gerçekten üzmek istemedim
kendimden başka hiçkimseyi
tam şu anda
yazdığım üç satırı sildim
merak etmeyin
içerdiklerinden değil
içeremediklerinden dolayı
...
yazamıyorum artık
ruhum öyle yorgun ki
boğuşmaktan kendimle
halim kalmadı
satırlara gelmeye...

Pazartesi, Şubat 27, 2012

yetmez kelimelerim yağmura

güzelliğine uyandığımın sabahıydı
kafamı uzattım pencereden
yağmur değdi gözüme
yollar ıslak
hava akşamüstü
soğuk değmiyor
işte böyle bir sabah
günlerden pazartesi
her pazartesi gibi
ar etmeden dile
telaffuzu mümkün değil
memnunniyetsiz bünyeye
iyi gelir mi hiç
işin gücün derdi
yinede çektim içime kokusunu
haftanın ilk gününün
yavaşça yürüdüm
hersabah gördüğüm yolda
bir umuttur yağmur
benzemez kar'a kış'a
benzemez kara kışa
benzemez çamura
benzemez sade yaşa
işte, yağmura bugün sözüm
içim gider yağdım mı benim
yağasım gelir
sayasım sövesim gelir
bi cesaret gelir
bir değil bin gelir
gözüm açılır
sözüm saçılır
elverir içim
çoğu bilmez
çoğunuz bilemez
yağmur, yaş, çamur der
benim gibilere ise
yağmurun altı
en huzurlu yer...

Pazar, Şubat 19, 2012

"ben" yazdım

ben,
kendim,
ve hiçkimseliğim
gereksizliğim
ve gereğim
saçma sapan yüreğim
notaların sağları batar
kanar içerim
Ağlama dedikçe üstad
ben dökerim
yakarım
yıkarım
sökerim
dilim durmaz benim
yok hiçbir yerim
kalıcı değilim
deliririm
sakinleşmeye çalışırken
ve yalvarırım
"dur be kendim"
karışırım
dalaşırım
sadece anlık arınırım
hemen herşeye darılırım
karmakarışığım
yorgunum
durgununm
tadım tuzum yok
yüzüm yok
karnım tok ama
huzurum yok
mekik dokurum
iş/ev arası
sabahın körü
akşamın karası
binbir türlü
dil yarası
kiminin evveli
kiminin sonrası
anlatır durur
aslında hiç tanımadığım yüzler
hep bir yol bulurum
ve gelir o güzler
sarı dökülmüş yapraklarını sevdiğimin mevsimi
demiştim ya hani
"ben sana ne yaptım sonbahar?"
tek suçum
kasımda doğmaksa eyvallah
üşüdüm artık,
çok soğuk
çok yorgunum
neredeyse hiç oldum
bi gereksiz halim var
işte ben
maalesef
tam o halde durdum
söylemişmiydim
kendimden çok yoruldum...


Çarşamba, Şubat 08, 2012

adını koyamadığım yazı

zaman oldu
biraz zaman
sesim çıkmayalı
yazıp bıkmayalı
az biraz zaman
anladım tamam
dökülesiceler birikti
yuttum kimini
havaya döktüm kimini
tuttum elimi
dilimi
hatırlıyorum bir seferinde
"ruhumun gerizekalılığı" dedim
sonrası yok ozaman düşündüklerimin
sonra
yağmur yağdı dün
kar'a inat
kışa inat
ikram etti bana bikaç damla
ne güzel hava kapadı sonra
ya ben ne çok sinir olurum
buz gibi havada güneş açmasına
yağmurdan sonra güneş açmasına
kardan sonra güneş açmasına
ya ben ne çok sinir olurum
ne çok şeye, ne çok kere
yetişmeye çalıştıkça heryere
ve gitmedikçe hiçbiryere
döndükçe içinde
kendi daireni kırmadıkça
kırdığında kopmadıkça
yapıcam diyip yapmadıkça
almadıkça
duymadıkça
yaşamadıkça
sakladıkça
uçtukça
kaçtıkça
nefes almadıkça
olur böyle şeyler
misal,
yazmadıkça ve yazmadıkça
yazamazsın
söylemedikçe
susamazsın
söyledikçe
duramazsın
bazen
sustukça
konuşamazsın
vesaire vesaire vesaire
soğuk değdi dışımıza çok
ama sıkı giyinmiştik
üşümedi içimiz
belki bulamadık bir köşebaşı
sıcak şarap içecek
belki ısınmak önceliklerimizden oldu
ama kaçımız
bugünden evvel
eksi bilmemkaçlarla dondu???
sonra beyazla siyah karıştı
çamur rengi oldu
ama tekrar etmeden geçemem
hepsinin üstüne yağsın yağmur
razıyım ben
tüm dünya beyaza bürünse
temiz görünse
hissetmem de
bir damla yağmur düşse
gülümser en derindeki hücrem...

Salı, Ocak 17, 2012

ruhlara arzuhal

yazmam gerekiyordu artık
dökülmesi gerekenler vardı
akacak kan var içimde
kendi zehrimdeyim
kesik atıp ruhuma
temizlemeliyim içimi
kırmızı olacak ki beyaz kar biraz
kıymeti biline
atarsın küçük bi kesik
vurursun dibine
dökersin damlalarca
geldi değil mi gözünüzün önüne?
bembeyaz üstünde kan damlaları
ama koyu renk
unuttunuz mu
zehiri atıyoruz
ruhumuzdan
çekiyoruz engelleri
yolumuzdan
bakmıyoruz
görmüyoruz
üşüyoruz
döküp gidicez
sonra taze kan için
Huzurla birer kadeh
sıcak şarap içicez
hepimizin içinde var zehir
bende böyledir
sizde öyledir
hep zehirleyecek
hep kesicez
hep akıtıcaz
zararımızı sadece kendimiz tadıcaz
akıtamazsan
ölürsün
tattırırsan
ölüdürürsün
ne intihara meyilliyim
ne katilim
elimden gelen
dilimden düşen
satırlara değen bunlar
ben sadece
katibim

Perşembe, Ocak 05, 2012

39.5 °C

ateşler içindeyim
bedenim titremelerde
gözlerim yarı açık
gözlerim yarı kapalı
ruhum biraz aralı
kararsız parmaklarım
ama hiç bukadar hızlı yazmadım
sallanmakta tüm bedenim
gerçekten bilmiyorum
nerdeyim
hem yerdeyim
hem gökteyim
hem mezarda yenim
hem kaf dağının tepesi yerim
gözlerim doluyo
birşeyler hiçdurmadan ölüyo ve doğuyo
ağlıyorum
hastayım sadece
yasta değilim
çekilin
ve üstüme gelin sadece
sarı lambalarımı yakasam var bugece
sallana sallana
ateşten titreye titreye
sokağı seyretmek istiyorum

arada pencereyi açmak
soğuğu kucaklamak
buğulu gözlerimi rahatlatmak
sonra gecenin ikisi gibi çöpçüleri duymak
onların seslerine uymak
ayaklarım tutmaz halde kalkmak
bu gece evin heryeri tertemiz çarşaf

ne sağ taraf
ne sol taraf
her-yer-araf
belli yerin
belli yurdun
doğrudur herşey arafta duyduğun.

Salı, Ocak 03, 2012

ben adam olamaz mıyım?

bazen onlarca düşünce
dilimde satırlara dönüşüyor
sokağın ortasında
söyleyiveriyorum havaya
kulağıma güzel geliyo
dilinizi okşayacaklar biliyorum
ama o anda işte
nasıl yapayım
nasıl edeyim
yazamıyorum
içimde tutsam
durmuyorlar
söylesem uçuyorlar
sesleri var
imzaları yok
karınları aç
karınları tok
bir bildiğim de yok
durup düşününce sokak lambasının altında
sussam olmuyor
konuşsam boş
uçuyor söylediklerim
ve bilmiyorum
kalıcımı satıra üflediklerim
ah benim gördüklerim
aaaah benim bildiklerim
vah ki vah beni ben yapanlar
bi gidin artık vazgeçemediklerim
ben sandıklarım
benden sandıklarım
içimden gelen
susma diyen
beyninizi yiyen
dur adam dur
ne bu hız bu sürat
yavaş ol
sakin düşün
hemen konuşma
hemen düşünme
hemen üşüme
yürüme
bekle
nefes al
içine çek
tut içinde
ısın
ısıt
kat, katık et
boz
ezberlerini
gelir gider aklın
bilirim
biliriz
araflara koymaya çalışma
bilmediğin kendinle yarışma
bugünece alıştırmışsın
olmadığın şeye kendini alıştırma
inandırma
kandırma
aldırma
nefes al, nefes ver
hayat al, hayat ver
yanında senden biraz katık et
biraz söz
biraz ses ver
bi nota bul
bırak tınlasın
dalga dalga büyüsün tını
şimdi sakince arkana yaslan
içini çek
güzel bir düşünce geçsin aklından
bir gülümseme iz bıraksın yüzünde
gerin bi
şöyle kollarını aça aça
yani demem o ki
hayat bu
herşey belirsiz
"eğer"i yok, becerebil
doya doya yaşa