Pazartesi, Kasım 28, 2011

göçenin ardından

ve kanatlanır...
sessiz çığlık,
acı,
öfke,
çaresizlik,
kayıp,
toprak,
gül,
diken,
kalanlar,
giden,
beklenen,
umarak
huzura erdiğini,
ve dindiğini
acının,
işte bu
herbir kelime
telaffuz ettiğim,
gelicek,
ve bulucak
herbirimizi.
hem bu taraftan
hem diğerinden.
ve yine,
ne gelir elimden
elimizden.
söyleriz en suskun cümleleri
dökeriz yaşı baştan ayağa
ve geriye bir dua kalır,
bir dilekle,
yağsa rahmet kabre...

Cuma, Kasım 25, 2011

yağmurdan önce

sus
bak en temizi susmak
hatta dur
susarak dur
yüzünü toprağa vur
ve kaldır gölgeyi
ne gerek var güneşe
bakma üçe beşe
grileri çağır
yağmuru yağdır
sesizliği boz
bire bin doz
ezilsin asfalt
ayaklarının altında
sular dağılırken
kirpiklerin ıslansın
görenler kıskansın
gözlerin parlasın
belki için kanasın
bilsinler biraz dardasın
yürü ışıklara kadar kavşaktaki
arabalar üstüne su sıçratsın
kaçsın
söv onlara
ana avrat, dümdüz
elini kolunu salla
işte zaten bu dünya
ıslak bi dünya
insanız hepimiz güya
ve sakın unutma
aslında hepsi biraz gerçek
ve hepsi biraz
rüya.

Perşembe, Kasım 24, 2011

akşam trafiği

başkaldırışları var güneşin
soğuğa inat
parlaklığı çok karat
amma bir sor
var mı faidesi içine?
aydınlığı bile
bence kendine.
hepimiz anca yanıyoruz
kendi derdine.
şimdi kapatsa hava
gri olsa yine ankara
düşürse kimisini dara
bunaltsa bazısını
getirse ağrısını
bana değmezki
grinin eli,
yağmurun teli
ıslatmaz beni.
üstüme düşen
inci tanesidir
ağlarken gök
ve kovalarken stop lambaları birbirini
hayallerini böler
gidip gelen silecekler.
yarım açılmış camdan
yavaşça çıkan sigara dumanı
yüreğine oturmuş kaya parçasının
baskılı buhranı
uzanırsın pakete
içmediklerin elinde
döner bakarsın geriye
aklın döner deliye
ve sorarsın
niye?

Pazartesi, Kasım 21, 2011

elli'nin ağıtı

şimdi
tam şu anda
sıyrılmışken kalabalıktan
ellerim dokundu ruhuna yine
ve tutamadım kendimi
suskunluğumu harmanladım
bölünmüşlüğümle
karışıklığımla
yatışmamışlığımla.
işte döküyorum
ne taş varsa eteğimde
elimde
gözümde
yüzümde
özümde işte, özümde.
hepsi kaldı dimi,
sadece ama sadece sözümde.
yazarken hiç bilmedim
ne diyorum ben
sonradan okudum
içimden dökülenleri,
ve hep sonradan anladım
dilimden dökülenleri,
"ulan neler demişim" diyor insan
"işte o parmaklar" diyor,
suçlarcasına " bunları yazan"
hep kaçan
hep yüreğini açan.
neyseler
ve keşkeler var
içimde
dışımda
heryerimde
ve heryerde
kafamı çevirdiğim
ve gözümü yumduğum
herbiryerde,
susduğum herbir derde
isyanım var
pişmanlıklarım elle tutulur artık
kendimden şikayetim var
susamadığım anlarım,
anlamsız yanlarım
kayısı bahçelerim
yol üstü kebapçılarım
ıhlamur ağaçlarım
köpek gibi
sevdalarım var.

Pazar, Kasım 20, 2011

lan'lı lun'lu itiraf

ulan hayat
çok boktansın bugün
biliyosun dimi!
ben ne desem boş da
sen durma konuş
hayatsın ya
sen ne dersen o işte
ulan hayat
çok boktansın bugün
izliyosun gizlice dimi
gülüyorsun kıs kıs
benim olamadıklarımla
senin olduramadıkların
birleşince kocaman oluyorlar
kocaman bir hiç
ruhum sanki piç
geç git işte gün
sus yürek
söndür yangınını
usluca suyunu iç
karmaşık hesaplar
mantıksal yasaklar
duygusuz kararlar
duygusal anlar
diyorum ya
benim içim yanar
dilim anar
gözüm arar
hiç diyemedim ama
avuçlarımda hala
sıcaklığı var

Çarşamba, Kasım 16, 2011

içimdeki istiklal kalabalığı

(Dilerseniz yazarken dinlediğim şarkıyla okuyabilirsiniz. Link : Murat Sakaryalı - Uzaklarda)


merhaba,
ne demekse o da.
sözüm budur
bir orda
bir burda
kaçamak satırlar
el altından satılan kelimeler
görünmez duygular
karaborsa niyetler
ödenen diyetler
kalabalık, hınca hınç dolu caddenin ortasında
yapayalnız dikilmek
selam verse de gelip geçenler
gör(e)memek
duy(a)mamak
bil(e)memek
yuvarlanmış gibi uçurumdan
hem bu yakadan
hem o yakadan
onca emek
ulan demek
hass.. demek
lanet okumak
kendine küfretmek
akan kalabalık
etrafında yukarı aşağıya
bir an düşünün
istiklal caddesini
hani başından baktımmıydı
orası bi filmdir
siz içinden seyredersiniz ya
öyle akar kalabalık
yüreğinden
kalbalık acı
ah başımın tacı
öyle akar gözlerimden
kalabalık
gözlerim dolu dolu
gülümsedim kocaman tam şu an.
kafam kazan
kim bunları söyleyen
bunları yazan
nasılsızım
sözlerim ellerimde
kapım açık
tüm kilitler yerlerde.

Pazar, Kasım 13, 2011

neler yazdınız parmaklarım, neden yazdınız?

bilmiyorum
ve kocaman boşluk
karışık biraz
biraz loşluk
acımasız
umursamaz
damda duran pabucumsu his
yüreğimin tik-takları
ölürcesine tiz
köşede kalmışlık
köşede bırakılmışlık
unutulmuşluk
atılmışlık
kaçılmışlık
dön başa bidaha oku
ben işte
ifade yoksunu
denizinin iğrenç yosunu
içindeki "ya ....." korkusu.
ve heryerde gördüğüm
ama heryerde
kaldırımın taşı
köşe başı
birisinin adı
başkasının yası
bir müzik sesi
bir eşya
bir nota
bir ses
bir vitrin
iki kelam, önceden
yanyana duran iki harf
kahverengi A4 zarf
reklam panosu
bilmem nerenin korusu
peçeteci çocuğun sorusu
fazlası var
eksiği yok
diyecek yok
diyecek çok
suratıma astığım gülen maske
duvarlarımın hareketi
elimin teri
yüreğimin sesi
canımın içi
şu kuşlar var ya bağıran
bi susun lan.
ıhlamurların dikenleri
ellere batan
mühürlenen yerler
evlerine kaçan herkesler
soğuk ayışığında
sokakta tek başına
ben'ler

Perşembe, Kasım 10, 2011

keşke masanın altına saklanmış olsaydım, bulmak kolay olurdu

günaydın
maşallahı olmayan
kirkbir sabaha iki kala
günaydın
hala ter içinde avuçlarım
ve hala nefessizim
sessizim
en kötüsü de
kendimsizim
bensizim
belki de tüm saçma dertler arasında
- ki bizimkilere dert denmez-
en kötüsü
kendinsiz kalmak
çünkü
kaybettiğin binlece şeyi
onlarca kişiyi
ve tüm ağırlıkları
tüm yükleri omuzlamak demektir
kendinsiz kalmak
kendini suçlamaktır
güvenini çöpe atmaktır
yorgunluğunu daimleştirir
gözünü körleştirir
beynin ve kalbin
herdaim seni eleştirir
tüm isteklerini geçiştirir
kendinsiz kalmak
kendine inanmamaktır
kendinsiz kalmak
en büyük günahtır
ayıptır
haramdır
yalandır
acıtır
kaçırtır
kendinden kaçırtır
aklını kaçırtır
elindeki uçurtmayı kaçırtır
ben beni zaten hiç bulamamıştım,
maşallahsız kirbire iki kala kadardır
hepten kaybettim kendimi
hükümsüzdür

Pazar, Kasım 06, 2011

bayramlık ağız

(Lütfen bu yazıyı da yine Link : Murat Sakaryalı - Hüzün ile okuyunuz)

açsam ya ağzımı
döksem ya
düşünceziliğimi
en içten halimle.
keşke inandırabilsem
gözyaşlarımın gerçekliğine
ve keşke
başarabilsek
keşke dememeyi
yüzü suyu hürmetine insanlığımızın
unutmasak bazen bazı şeyleri
kötülükler kadar
iyiliklerde kalsa yerinde
hatırlanmanın hafifliği
unutulmanın ağırlığından baskın olsa
keşke...
biryerlerinde duruyorum hayatın
kıyısı mı, dibi mi belli değil
ne tam bi bekleyiş
ne de bir seyir
iskele sancak karışmış beynimde
dünya girdap
kapılmış batıyorum
nekadar tutabilirim ki nefesimi
eziyetim en çok kendime
ciğerlerim acır ölürcesine
kendimden sonra üzdüklerim, ezdiklerim
ya şu bayramın yüzü suyu hürmetine
affedin ha, olmaz mı
bu bir tuhaf adamı
ben hiç niyetlenmedim üzmeye
düğüm düğümken içim
çıkmaz hiç sesim
ve aldığım dersim
bir ben bir kendim
hem çok değiştim
hem hiç değişmedim
ya tamam
bir kez olsun bi durun
bir dinleyin
üstüme gelmeyin
yok artniyet içimde
hernekadar söylesemde dilimle
yine zoru dedi dizeler
yine yuttu satırlar
yine zırvaladı bu deli
bir bakarsan bu yazılanların neresi yeni
varlığım belli
yokluğum belli
yüzünüze karşı anlatsam farkeder mi?
saklanmasam kelimelerime ne değişir?
bir garip osman
herzaman ki gibi
kendiyle çelişir
sus artık be adam
sus
suuuuuus
konuşma lan
istemiyorum, sesin çıkmasın artık
sus artık
sana ve herkese yazık
sus lan
sus artık
açma o bayramlık ağzını
aslında sana değil de
başka herkese yazık...

Cumartesi, Kasım 05, 2011

kimbilir bu neyin kafası?

bu kafayla ne yazılır
ancak dipsiz kuyular kazılır
denemedim hiç böylesini
ne öncesini
ne berisini
ne gerisini
geçtim kendimden
sevdim tüm gerisini
dedim ya kafam güzel
hayat üzer
birileri gezer
birileri dizer
birileri üzer
birileri düzer
hayat bu işte
kaçamadığın herşey
seni keser.
ne diyorum biliyor musunuz?
ben bilmiyorum
hiç de bilmedim
hiçbişeyi bilmedim
susmayı bilmedim
durmayı bilmedim
kalmayı bilmedim
gitmeyi bilmedim
sonra ben hiç
geceyi gerçekten görmedim
gündüzü hiç içmedim
o sokaklardan gerçekten hiç geçmedim
gözümde birilerini hiç seçmedim
yoldan geçenlere öyle baktım
anlamsızca her ayrıntıyı kafama taktım
ha bu arada unutmadan
ben yine hatırlatıyım
kafam güzel
hayat üzer
dedim ya
hayat üzer, hayat güzel
osman yazar
osman çizer
birtek şey yapamadı
osman susar dedi
susamadı
becermedi
duramadı
osman sadece durdu
geri kalanlar gitti
istemese de
herşey oldu, bitti
bir garip hikayeyi
osman bu gece
kadeh kadeh içti
...

Çarşamba, Kasım 02, 2011

kaotik hıçkırık

durulmama eğiliminde
ve şiddeti dengesizliğini sürdürmekte
kanamanın
cezası belirsiz
yaralamanın
nefsi müdafaa
kasten sözlü saldırı
baskıyla adam öldürmeye tam teşebbüs
hayırlar ve evetler
gözlerim
yerinden dökülmüş
sinir ağlarından demetler
koku yok
ses yok
sıcak mı?
his yok
karışık, yitik, bitik
azıcıktan fazla ölümcül
sınırlarında hayatın
belki sadece kalbe kalan
son bir atım
tik tak
sonra arkasından bakın
çok belli düzensizlik
kaosu tutabilirsiniz bile elinizle
hepiniz mi uğraşıyorsunuz
benim gibi kendi delinizle
içinizden böğüren bir deli
ne zamanı bilir
ne yeri
bağırır
sayar söver
acır ya
engelleyemez
duvarları
bilirsiniz
hani üstünüze gelen duvarları
sen duvarları engelleyemezsen
yaklaşırlar
yaklaşırlar
yaklaşırlar
sonra
ölürsün.

beyin parçalayan makineli tüfek

sırnaşık
karışık
yılışık biraz beynim
ekşi ve kekremsi
ağzımda
burnumda duyduğum
ve kurduğum cümle
devrik
yenik
yitik
boşa düşen
dolu mermi kovanının
farklı tıngırtısı
ve kaçışırken salak kalabalık
üstlerine sıktığımın keleşi
görünmez söz savuruşlarım
kırbaç paragraflar var elimde
her geri çekişimde sırtımda patlayan
arada beni unutan
kırmızı şeritten izler bırakan
saçma öbeklerden oluştum
sağa sola koşuştum
kafamı duvara vurdum
yumruğumu fayansa gömdüm
gözlerime perdeler ördüm
ona buna önüme gelene sövdüm
kendi kendimi dövdüm
ne yaptım ne ettim
beceremedim
olmuyor
kafama sıksam
ve
balkondan aşağıya uçsam
kuş/taş misali