Çarşamba, Temmuz 03, 2019

2 Temmuz 2010 - 2 Temmuz 2019

Tam 9 yıl önce bugün, sabah yataktan kaltığımda başım dönüyordu. Tam 12 saat başım dönmüştü ve ben ne olduğunu anlayamamıştım. Sonradan öğrendim ki BPPV hastasıymışım, yani vertigo dedikleri pozisyona bağlı başdönmesi.

İşte o günden sonra hiç sigara içmedim. Pipo, puro, nargile, ya da herhangi başka bir tütün ürünü de hiç tüketmedim. Tam 9 yıl oldu, 9 (DOKUZ) YIL. Bazen az bazen çok geliyor insana. Nice 9 yıllar içmemek istediğim için az, ama içmek istediğim zamanlarda kendimi tutabildiğim için çok.

Bu 9 yılda hayatımda okadar çok şey değişti ki. Zaman hem su gibiydi hem milimetreler ile ilerledi. Hep şükürler vardı, kendimce zor zamanlarım oldu tabi, ama geçti. Kolay günler de oldu, onlar daha da çabuk geçti. Bu zaman zarfının sonunda, yani bugün evli ve minik bir kız babasıyım. 9 yıl önce söyleseler ne derdim bilemiyorum, ama bugün ki halimden çok memnunum.

Bugün ben hayatımın 41. yılının 9. ayındayım. Evliyim, her yönüyle çok ama çok güzel ve iyi bir eşim var, 2,5 aylık minik bir kızım var, adı da Mavi Yaz. Öyle tatlı ki, çocuk yetiştirmek çok zor ama o okadar tatlı ki...

Ben bugün aynı zaman da işsizim. Belki benim basiretsizliğim, belki sebepler dahilindeki kişilerin yetersizliği, belki benim süregelen yanlış seçilerimden ötürü, her ne olursa olsun, 40 yaşında mutlu bir işsizim. Hiçbir zaman çalışmayı çok sevmedim, gün geldi kendime antiworkist dedim. Bana batan işler değildi de tavırlardı, muhteviyatlardı, hatta işin hep hayatın önüne geçmesiydi sanırım.

Bugün durduğum noktada, elimde olan seçeneksizlik ile ne yapabilirim diye bakıyorum. Aileme bakmak için mecburen çalışmak mı yoksa mutlu olabileceğimi düşündüğüm şeyleri yapmaya çalışmaya cesaret edip daha çok yorulup daha fazla çalışmak mı? Instagramda sorsam ikisi kafa kafaya gider biliyorum. Mantıklı olan ile cesaret isteyen neredeyse dengede kalır.

Peki ben ne istiyorum? Cesaret etmek mi? Mecburiyetten çalışmak mı? Yoksa ikisi de yanılsama mı?

Anlayacağınız durum ciddi. Cesaret ederek yapsam mı dediğim şeylerin bile sadece heves olmasından korkuyorum. 50 müzik aleti olup da birini bile layıki ile çalamayan bir adamın tutkusuzluk yüzünden çürümesini izlemekten bıktım desem yeridir.

Tüm bu lakırtının asıl söylemek istediği basit, zaman siz ne yparsanız yapın, neyi seçerseniz seçin geçiyor, geçicek. Ama tane tane, ama yuvarlanarak. Ben geçen yılları, ayları, haftaları, günleri, saatleri hatta saniyeleri hatırlamak istiyorum. Aldığım her nefesi severek almak istiyorum. Bunun yolunu bugün yarın bulmam lazım gibi geliyor ama, 40 yaşındaki bu adama çok mu yükleniyorum???

Sevgi ve Saygılarımla

Bir Siyah Ejderha

Pazartesi, Şubat 29, 2016

gülerek

Ne zaman unuttuk hayattan zevk almayı ?!?
Ya da hiç öğrenmemiş miydik ?!?
Biz hep eğleniyor gibi görünenlere mi özendik ?!?
Tırnak kadar cesarete bakar aslında,
Ölmedik, ölmeyiz.
Ölecek olsak bile,
Hiç değilse yüzümüzde gülümsemeyle gideriz...

Cuma, Temmuz 31, 2015

Siyah ile Beyazın Kısa Hikayeleri - Döngü 1

sonra sonra alıştım yalnız konuşmaya.
sağımdan solumdan gelen tv ve radyodaki sesler dışında,
ziyadesiyle sessizdi içim.
arada bir ismimi duyuyordum,
bakınıyordum da kimseyi göremiyordum,
ses çaldı kulağım herhal diyordum,
sonrası aynı, devam içimden konuşmaya...
bir keresinde birini gördüm sandım sanki
kapının önünden geçti bir gölge
"huuu komşuuu" diye seslendim, gibi geldi bana,
kulaklarım kendi sesimi duydu mu o an tam hatırlamıyorum
sanki seslendim
ama ne duran oldu, ne seslenen
sonrası yine aynı, devam içten içe konuşmaya..
bir keresinde de kolumda bir acıyla uyandım
kafamı çevirdim koluma, bir damla kan
döndüm hemen kapıya,
sanki beyaz bir gölge gördüm
tüh dedim, yine yakalayamadım herkimse.
sonrası yine ve yine aynı, devam kendimle konuşmaya...
uyuyordum, uyanıyordum, hep aynı ışık
sağımda solumda önümde ve arkamda hep aynı
belli bir yere gitmiyordum
ne gündüzü biliyordum ne geceyi
kaç zaman olmuştu kimseyi görmeyeli
bazen etrafım araf gibiydi
bazen ayakta bazen yatakta sanki
sonra bir gün, öyle çok başım ağrıdı ki
gözlerimden yaş geldi
ben ağladım, ağrı arttı
ağrı arttı ben ağladım
gözlerimdeki yaşlardan görüşüm bulandı
bulanık ve daha bulanık derken
baktım ki, herkes orada
bana bakıyorlar, kimi sadece ağlıyor
kimi bir yandan ağlayıp bir yanda da gülümsüyordu.
ağrı hala vardı,
ama onları görmenin verdiği heyecandan olsa gerek
ağlatmıyordu artık.
seslenmeyi denedim, sesim çıkmadı
elimi kaldırmak istedim, yerinden kıpırdamadı
doğrulayım bari dedim, milim oynayamadım.
işte ozaman anladım,
gözümü kırptım birkaç nasılsın iyi misin sorusuna
ve içim ürperdi,
sıfırdan başlayacaktı hayat
bu beyaz hastane odasında...

Pazartesi, Aralık 29, 2014

"var"lara bakalım biz

dilim yorgun
içim yorgun
suskunum yine çığlık çığlığa
şükür ki biliyorum istediğimi
tek korkum, ya ölmüşsem
ya artık kabuksam
bir işe yaramazsam
güneşte kararamaz
soğuktan kaçamazsam???
gerçi vesvese bunlar
önümde en güzelinden yıllar var
derin bir nefes
sırtı dikleştir
iki damla yaş dök gözünden
ve yola devam et
seni sevenler,
bir de sevdiğin var...

Çarşamba, Aralık 03, 2014

yüzkırkdört mevsim

mevsimleri eskittim ben
çok kışı beyaza boyadım
yazları gölge arattırdım
yemyeşildi ilkbaharlar ben geçerken
sarısıyla grisine bayıldım sonbaharın
çok mevsim eskittim ben
yüzümde bambaşka ifadelerle
gözümde yaşlar
dudaklarım gülümser
yollarda yürürken
çok ama çok mevsim eskittim ben
gittim geldim kaldırımlarda
ıslandım mesela yağmurlarda
karların arasında yürüdüm
dara düştüm tepemde güneş
yinede işte, hava beleş
içime çektim, derin derin
mevsimler eskittim ben
mevsimlerde beni eskitti
ama umutlarım yeşermekten
yeni filizler vermekten hiç vazgeçmedi
evet eskidim
ama yaşlanmadım
neler gördüm, neler ettim
ama taşlaşmadım.

Salı, Aralık 02, 2014

üşümüyorum artık

sokağın ortasındasın
ortasındayım
ortasındayız aslında hepimiz.
dört sokak lambası
dört köşede
dört yol demek bu da.
etrafın apaydınlık
yüzünse gölgede
bana göre ileriye dönmüşüm yüzümü
kimilerimiz taa buraya kadar sürüklemiş peşinden hüzünü
ve kimine ileri olan kimine geçmiş
bazısına umut ve gelecek
bazısına ise geçmişten gelen endişe
bazen işte içinden geçiyor,
hay gelmişe ve geçmişe.
...
o dörtyol ortasında
soluk soluğa
aklım bir
ruhum sakin
elimde yanmamış bir sigara
nefesim buharlaşırken
ve kollarım yanımdan sarkmış
gözüm ilerde
atıyorum sigarayı yere
bir adım atıyorum ileri dediğim yöne
ve sonra bir adım daha
başım döne döne
çok uzun yol geldim buraya kadar
çok dörtyol
çok yolayrımı geçtim
ve bir adım daha
burdan sonrası huzura
burdan sonrası
sağlığa, afiyete ve mutluluğa
nokta

Perşembe, Ekim 23, 2014

sana göre bahar çarpması, bana göre "deep"resyon

yazamıyorum
şarkı söyleyemiyorum
çalamıyorum
vuramıyorum notalara
ağlayamıyorum
adım atamıyorum
gün oluyor, nefes alamıyorum
kifayetsizim kendime
silkelenmem lazım
ama silkelenmek için ne gerek?
dilimde telkinler
sonra yatay vaziyette tembellikler
ya cesaretimi kaybettim
ya da bildiğin tembelim
boşa geçiyor dakikalar
yapılacak onca güzel şey varken
bazen korkuyorum bomboş ölmekten
toparlanmalıyım
kalkmalıyım
önce yürümeli
sonra belki koşmalıyım
sonra dinlenmeli
ve her anın tadını çıkarmalıyım
cesaretim var, halim yok
ya tembelim
ya da depresyondayım.

Cuma, Ağustos 22, 2014

dün ne ki, bugün sensin, yarınsa biz...

ne cuma sevindirebilir sensiz,
ne de pazartesi yorar.
anlamsızlaşıyor günler, saatler, dakikalar.
varlığının anlamıyla
yokluğundaki anlamsızlığım
yüzümden okunuyor her an.
bu yüzden korkmam
bu yüzden aptallığım
bu yüzden
senden önce var olmamış olmam...

Perşembe, Ağustos 14, 2014

tam

demiştim
seni beni olmaz bu işin
olsa olsa bizi olur...
zaten olmaz da hiç,
senli benli ortaklıklar yürümez.
mecburuz yani artık
biz olmaya,
çünki paylaştıkça senden gider biraz
ben artarım.
benden gider biraz
sen çoğalırsın.
dengedir yani.
benim kalmadı sabrım bana
bana biz lazım artık
yerin hazır, sol tarafımda
gönlümün hemen ortasında,
gel artık biz olmaya
ve biz çoğalsın sonrasında...

Cumartesi, Temmuz 19, 2014

bazen, biraz, zaman zaman

ölmeyeceğim inadına
ve inkar da etmeyeceğim yaptıklarımı,
olduklarımı,
söylediklerimi,
kim olduğumu yani.
hiç demedim ki "ben öyle değilim"
sen ne istediğini söyle, ben oraya geleyim.
ettiysem itham eğer bilmeden
ve yönelttiğimi kendimde yapıyorsam elimle, dilimle,
biliyorum, evet biliyorum, farkındayım.
ne sütten çıkma ak kaşığım
ne hatasız kul
ne kendini bile görmez bir şaşıyım
ne de katil bir karadul.
şükürlerim borçtur
ve teşekkürlerimse sana.
beni bana bildirdirdin
ve şükür ki kendimi öğrendim.
ama demem o ki işte
öl-me-ye-ce-ğim,
neden biliyor musun?
çünki güzeldir huzuru bekleyebilmek ölmeden
zordur ama, güzeldir
bir gün, bir şekilde geleceğini bilmek...

Pazartesi, Temmuz 14, 2014

sus/pus

yedi tepe yoktu belki şehrimde
ve on dört defa bıçaklanmıştı ruhum
yüzlerce gün önce.
en tatlı bıçak yarasıydı hayatımda aldığım
ve tadı dudaklarımda hala.
yüzlercesi geçti ya günlerin
geçen şeyler gitmiş sayılır ya bazı diyarlarda,
yok bizde geçti gitti demek.
geçen her gün,
daha çok geliyorsun demek...

Pazartesi, Temmuz 07, 2014

al/ver

nefes,
bir biri ardına,
taşımak için ruhu yarına.
nefes,
ard arda,
beklerken, zaman geçsin diye.
nefes,
durmadan,
beklerken aslını, ölmeyeyim diye.

Cuma, Temmuz 04, 2014

olduğun gibi

dinleyiniz... Bab-ı Esrar / Yansımalar

nefesin batardı tenime,
öyle severdim ki nefesini
battıkça gerçek olurdun.
sözlerin dikenli sarmaşıktı,
öyle dinlerdim ki
duydukça yanımda olurdun.
birtek dudakların yakmadı hiç canımı.
onlara dokundummu
huzur olurdu,
sen olurdum...

ölmedik daha

dilimizde hep bir boşvermişlik,
hep bir "yarına kalsın
aman boşver"cilik.
eh be canım ciğerim
ya yoksa yarın???
dün gece esti akşam rüzgarı
oturdum anlattım insanlara,
dedim ki;
ya yoksa bu akşamın sabahı?
ya birdaha göremeyeceksek evden çıkarken evde bıraktıklarımızı?
ya en son kırdığın olmayacaksa yarın?
ya anlasın diye beklerken sen o anlayamadan kaybolacaksa birinizden biriniz?
şu koskoca hayat aslında öyle kısa ki 
bazılarınız inanmaz dün gece bunları söylediğime
hayat öyleki, bazen aynı şeyleri düşürür akla
biz onu yenmek için atsakta kırk takla
o bildiğini okur
alacağını alır gider
kalana da "söyleyeydin, susmayaydın, beklemeyeydin" der
korkmayın yahu,
sevdiğiniz söylemekten ölmezsiniz
ama ölmüşe hiçbirşey söyleyemezsiniz...

Perşembe, Temmuz 03, 2014

banane herkesten

sessiz sedasız,
ucu sonu yok,
duruyorum, duruyoruz.
arkamızda papatyalar
önümüz yağmur bulutu
bilinmez yağar mı !?
biz yağdık mesela,
gözlerim ve ben ve gökyüzü,
siz de yağmışsınızdır,
için için.
peki, ne için?
korktuk
herkes gibi olmaktan,
yok olmaktan,
ama birşeyi unutmamak lazım,
sevgi yok olmaz ki...

Pazartesi, Haziran 30, 2014

(d)uyuyor musun?

ne sana geliyordu uyku
ne de bana
elmizdeki sadece
yürekten bileğe bi sıkıntı
gere gere ayaklarımızı
ve bastırarak yastıklara yanaklarımızı
sabahı çağırıyoruz her gece
bekliyoruz inatla
uyku da, sabah da gelmesede...

Cumartesi, Haziran 28, 2014

beyazım

siyah beyaz bir sessizlikti bizimkisi
renkli çığlıklar arasında.
etraftaki herkes bir başka haykırıyordu,
ve biz susuyorduk
siyah beyaz ve grinin tüm tonlarında.

Perşembe, Haziran 26, 2014

şşşş uyuya(maya)n var

aramız iyi değil uykuyla bu ara,
ben istiyorum o yok
o geldiğinde benim tadım yok
tam arada buluştuk diyoruz
bi bakmışız
sabah olmuş
vakit yok...

Pazartesi, Haziran 23, 2014

"biz" ölürken yanında hep "ben"i de götürür

yanacağız illaki,
ödeyeceğiz bedelini günahlarımızın
son zerresine kadar.
öleceğiz severken,
sevmekten öleceğiz hatta,
kül olacak ruhumuz,
adımız bulut gibi
savrulacak rüzgarla.
yanacağız işte,
böyle derinden,
hani damarlarımıza kadar.
ağlamaktan yaş kalmayacak gözlerimizde
başımızsa ağrıyacak çatlarcasına.
öleceğiz işte,
öleceğiz sevmekten.
canımız illaki yanacak,
nefes alamayacağız sonra
iç geçireceğiz görünce sevenleri
daha mı söyleyim
öldük işte
bile bile
göre göre
giyotinle
öldük , döndük cesetlere.

Cumartesi, Haziran 21, 2014

güzdüz/gece/gündüz/gece

ulan akşam rüzgarı
nedir senin derdin benle
şart mı esmen üstüme üstüme
ve ne bağırıyorsun yüzüme??
salak mıyım sence,
duyamıyor muyum efendi gibi dediklerini?
bi git şurdan,
vazgeç artık,
taciz etme durmadan.
ey kalbini kırdığım akşam rüzgarı
lan sen ne acımasızmışsın
içim ürperiyor
hatta canım yanıyor ara sıra
hadi sarıp sarmalıyorsun bedenimi
anladık
ne alıp vermediğin var ruhumla?
çekinme bak,
ne derdin varsa söyle bana,
hallederiz,
ölüm yok ya ucunda...
buz kesiyor içim geceyarısına doğru
gözlerim bir uyur bir uyanık
ağlıyorsun sen sessizce
ve ben kalkıp üzerini örter gibi
kapatıyorum pencereyi üstüne.
hey gözünü sevdiğim akşam rüzgarı
esme tüm gece, olmaz mı
güne zor dayanıyor ayaklarım
gece de senden ötürü ıslak yanaklarım
esme, gürleme akşam rüzgarı
kızma gayrı bana,
kırılıyor kanatlarım...

Cuma, Haziran 20, 2014

gidenlerden olmamak

vazgeçme!
yarın bir başka olacak.
ki zaten dün,yoğrulduğumuz,
bugün, yaşadığımız,
yarınsa, umduğumuz değil mi?

birkaç nota

oralarda mısın hala?
nefesin hala gözlerini buğulandırıyor mu?
"var" mısın? ve varmısın hala?
duyabiliyor musun şarkılarını kulaklarında?

ben siyah olsam da, sen hep pembe kal

usanmışlığımdı yazdığım,
ve inadına pembe sayfalara.
bizde sözler tutulur
ölsekte yorgunluktan.
söz çıkmaz ağızdan, sözde duruldukça.
gönül bekler usanmadan,
yar cellat olmadıkça...

çığlık

neydi derdi bu gecenin
hiç mi uyumazdı yıldızlarla
neden tutardı nefesini
ve neden ağlamazdı
bağıra çağıra...

Salı, Haziran 10, 2014

bir artı bir

bir damla düşer gözümden yere
sarılırım karanlığa
içim sıcak
ellerim buz gibi.
kirpiklerimde buzdan saçaklar
yüzümde kan izleri,
ah bu mendebur hayatın gizleri.
susmayı beceremeyen dilim
ve işbilmez eşekarısının boşgezenliği.
öyle çok yağdık ki haftalarca,
hem sen, hem ben
hem Ankara...
sel olduk,
duruluyor şimdi şehir
ve sanki herşey ondan yana...

Cuma, Mayıs 23, 2014

minik yeşil yaprağı beklerken

korkuyorum,
ve sanırım çok.
ki sorarım,
hangimiz korkmuyoruz?
önüme alıyorum içimdekileri
ve şavaşıyorum onlarla
kafatasımla parçalara ayırıyorum
incecikleri görebilmek için,
ve kalbimi söküp yerinden
kana buluyorum onları
gizli mejsaları okuyabilmek için
ve aklım zaten bin ile boğuşurken
karşıma çıkan bu bir ile kavgam
çok uzadı artık sanki.
ya birdir ya sıfır
ya kalırsın ya gider
ya ölürsün ya yaşar...
bu bir hadi neyse geçer de,
içimdeki bin beni aşar...
güneşe haykırdım, duymadı elbet
suya fısıldadım, gidemedi derine
en son toprağa sustum,
bir umut, belki filizlenir diye...

Cuma, Mayıs 09, 2014

yok ötesi

şimdi sadece iki kelime etsem,
iki kelam
tek anlam.
seni beni yok yani bu işin
denildi mi bi kere
hep aynı anlam,
iki kelam
tek anlam.

Cuma, Nisan 18, 2014

kıpkırmızı

bazen canım yanıyor dersin
çığlık atmak istersin sokak ortasında
gerçekten bağırmak
mesela ben dün bağırdım
bir inşaatın yanından geçerken
koca koca otobüslerin gürültüsünün arasında
duyurmadan haykırdım deli gibi,
işte öyle.
sorarsın bazen
gözüne çöp kaçsa ben yanarım da
neden kızılcık sopasıyla vuruyorum? diye
yanar işte canın yine
ne üzdüm diye diye,
işte öyle.
sonra bazen
neyse, öyle işte............................................

Perşembe, Nisan 17, 2014

üç milyar kalp atışı

çalılarda dolanmış
dikenlere bulanmış
etekleri mis gibi kir pas içinde
toprak toprak olmuş ayacıkları
kıpkırmızı yanacıkları
gözleri öpülesi, pırıl pırıl
kirpikleri tehditkar
öpeceksen eğer o dudaklardan
kesin batacaklar yanaklarına.
elleri rüzgar
bazen hafif meltem
bazen fırtına.
sözleri güneş,
bazen yaslanır sırtına
bazen başını eğdirir ışığında.
kokusu, evet kokusu aynı yağmur.
yani nereden bakarsan bak
hayat gibi işte sevdiceğim,
her haliyle yaşanmaya değer...

ihtimalin farkındalığı

ve sonra hiç kalmadı
ben kendi elimle
doluya koydum almadı,
boşa koydum doldu taştı.
bu yürek işi, beni bile aştı.
iki el, dört kol, bilmem kaç parmakla sarıldım
kanımı döktüm
"çok" ile "az"ı karıştırmışım
yanılmışım
çünki bazen "çok" , çok gelirmiş
ve sonra işte, hiç kalmamış, "hiç" kalmamış...

Perşembe, Nisan 03, 2014

ben de gidicem, birgün...

yutkunuyorum
tutunuyorum
bazen bir kelimeye
bazense sadece bir harfe
öyle işte, tutunuyorum...
gülümsermiş gibi bir mimik
aklımdakiler, dağ kadar minicik...
ben iki elle sekiz kürek çekiyorum
sen on altı, hatta belki otuz iki
bıraksan da keşke
sadece ben çeksem kürekleri
yanıyor ellerim tutmaktan
ama razıyım
yanmasın ne yürek
ne sen
ne de başka biri.
biliyor musun
biliyor musunuz
ben, evet ben
çok günah işledim
kimini ödedim
kimini ödüyorum
kimini ödeyeceğim.
ve unutmadım,
herkesin cehennemi kendisidir aslında,
tam da burada
kalbinin içinde.
evet, evet, bu dünyada
cehennem ateşi elini yakmaz
o yanık ne ki...
velhasıl kelam
nere gidem, nasıl edem, ne yapam
bir oturup bir kalkam
en iyisi ben
nefes aldıram
ve nefes alam
durduğum yer en güzeli
sol yanın
ben hep oracıkta kalayım.........

Salı, Şubat 11, 2014

sabahın körü

ve ben susamıyorum yine
ne dilim duruyor
ne elim
içinde sus olan tek şey
sana olan sessiz susuzluğum.
bağırıyorsun desende,
susamıyorum desemde,
sessizim işte
çığlık çığlığa sessiz,
dopdolu seninle, ve sensiz!
dilinde hep bir eminsizlik
beni korku uçurumunun köşesinde tutan,
koca koca bulutlarla beni yutan
yerden alıp
yel misali
geri yerlere vuran...

Pazartesi, Şubat 10, 2014

kimbilir

bukadar çabalarken ben
ve hala yanlışsam eğer
yanmışım meğer...

diyemedim ki

ben neden suçluyum
biliyor musun?
ve neden düğüm boğazımdaki
neden yutkunamamam.....?
bir zaman evvel dedim ki
ben değişirim
değişebilirim
gelişebilirim
içimdeki canavarla yenişebilirim...
ve yenişiyorum da, yeniyorum
ağır aksak.
ama kendimce söz kestim
bir dilek için
birdaha
birdaha asla
asla ve asla
kimseyi kendinden etmicem diye
budur yakan canımı
budur...
ben aslında tek bişey istedim
yanımda ol, hep.
her ne sürçi lisan ettiysem
affola...

Pazar, Kasım 24, 2013

ne ola

sessiz miyim şimdi şimdi ?
sustum belki,
ama unutmadım,
unutturmadım.
sadece dilimde değil,
çünki
elimde değil.
sözlerim hala uçuşuyor havada,
ama busefer
sadece Tanrıya.
yalvarışlarımın hali,
yağmurlu bir sonbahar gecesi gibi,
yani
hiç bitmeyecekmiş gibi,
sanki Tanrı duymuşta
seni, beni, bizi ıslatır gibi,
hatırlatır gibi,
hissettirir gibi,
iliklerine kadar
iliklerimdekini...

Pazartesi, Kasım 11, 2013

hürmetine

elim toprağa deyip
yüzüm secdeye vardığında
dilim tanrıya yalvarıp
ruhum el açtığında
bana öyle bişey söyleki
O'nun da beni sevdiğini bileyim...

mumlu dilek

beni de sev istiyorum
Anneni Babanı Kardeşini,
Tanrıyı sevdiğin gibi
yani vazgeçemediklerin gibi
(B)eni de sev,
vazgeç(e)me...

Çarşamba, Kasım 06, 2013

ayak altından uzak

manyaklar gibi sevmek
hatta mutluluktan
ciğerlerin patlarcasına koşmak bile isteyebilirsin
ama illaki gün gelir
ölüp cehennemin dibini boylamayı düşlersin

Pazartesi, Ekim 28, 2013

sanrılar

Balmorhea - Remembrance 

bazen ölürsün
ve kimseler farkına varmaz.
ağlarsın kendi mezarına,
toprağını avuçlarsın,
kimseler görmez,
kimseler anlamaz.
anladıklarını sanarlar,
anlamış gibi yaparlar,
ama sen ölürsün,
onlar yaşarlar...

Çarşamba, Ekim 23, 2013

"korkma"dım ki

belkilerimiz vardı bizim
ve kocaman bazenlerimiz.
ben bir ihtimalle yaşadım,
sen ne olur ne olmazla.
ben hep birinci çoğul dan yanaydım,
sense tedirgin bir birinci/ikinci tekillik yandaşı.
ben -ecekli bir zaman hayal ettim,
sen -dili geçmişi kovalamaktaydın.
ben hiç umut yok mu dedim,
sense bir ihtimal daha var,
o da sessizlik dedin.
velhasıl kelam,
sen geldin,
ve hiç gitmedin...

Perşembe, Ekim 10, 2013

eline sağlık

biliyorum
beni hiç istemeyeceksin
hatta birgün,
hayatında birisini istediğin zaman bile
"beni" istemeyeceksin
ama işte, ben seni sevdim
ve seveceğim
senin "adam"ın olamasam bile
sen beni "adam" ettin...

Çarşamba, Ekim 09, 2013

sevginin en saf hali / çocuk şiiri

kime söylesem seni sevdiğimi
gülüyorlar,
hani gülüyorlar dediysem
gülümsüyorlar.
sonra dönüyorlar
bana birdaha bakıyorlar
"gözlerinin içi gülüyor" diyorlar
kime söylesem seni sevdiğimi
" ne güzel sevmişsin" diyorlar
"başka bakıyorsun,
başka söylüyorsun,
hatta başka gülüyorsun" diyorlar
bi sana söylediğimde seni sevdiğimi
gülmedin
bi sana söylediğimde
başka baktın
başka gördün...
kime söylesem seni sevdiğimi
seviyorlar...

Cuma, Ekim 04, 2013

pamuk ipliği

ne öldüm
ne yaşıyorum
bilmem hangi taraftayım
kafam karmakarışık
bir garip araftayım

Perşembe, Ekim 03, 2013

yolculuk nereye?

Dinleyiniz
Başar Dikici - Serhan Yadsıman / Bir Kızıl Gonca


şimdi sen gidiyorsun ya
ardına bile bakmadan,
benim kulağımda bir sen çınlar.
seninse ruhun bile duymaz kendi sesini.
sarılırken ben sessiz çığlıklarıma,
sessiz kelimelerinin nefesini yastık yaptım.
dedim ya, farkında değilsin ama
bağırıyorsun ardımdan
"sus" diye...
peki bu inat,
bu bekleyiş,
bu belirsizlik,
bu yüreğimdeki dinmeyen acı niye???
acıyor herbir zerrem
ve sen biliyorsun nedemek
her zerrenin acıması
gözüne kaçan çöpün
taa kalbine batması...
yararı yok artık aldığım nefesin bu bedene
ve hiç faydası olmadı kal densede gidene
ama Sen
gitme KAL yinede...

Salı, Eylül 24, 2013

gönlümün kantarı

bazı şeyleri ölçemezsin
mesela sevgiyi
kollarını açabildiğin kadardır sevgi
gözlerini yumabildiğin kadar
ve bazende
çeneni tutabildiğin kadardır sevgi

Pazartesi, Eylül 23, 2013

ilk söz: merhaba

merhaba ankaram,
merhaba sevdiğim,
merhaba sonbaharım,
merhaba yağmurum,
merhaba gözümün nuru,
merhaba Huzurum.
giderken dönüp baktığım
usanamadığım
yanında kaldığım
itilmedikçe kaçamadığım
merhaba en derinde yer edinen
işte şimdilik dilimde sadece
merhaba...

Cumartesi, Eylül 14, 2013

bir nefes kadar

Erkan Oğur - Pencere Önü Çiçeği


gitmedim hiçbir yere
bak, bak burdayım,
ne sırtına yük
ne ayağına çelme
bildiğin destek, tam yanındayım.
hatta farkında değilsin
kanındayım.
canım burnumda,
nefessizim,
sessizim,
ama sadece
bir göz kırpış kadar uzaktayım.
ölüm kalım var amma
bi el koymadan taşının altına
göçmem bu dünyadan
gitmem dağlar ardına.
sus oldu sesim
bin iğnedir yüreğimde seni göresim
ve tek birdir dileğim...
bükük bileğim
ve açık avcum
aşk dediğin yer kaplamaz
sadece iki avuç yüzyüze selam durur
eller de birbiriyle halvet oldum mu
dertler gider intahara durur...


(Not : ben okusam size bunu keşke, güzel oldu sanırım, kendimce...)

Perşembe, Eylül 12, 2013

bekle dedi annem

hey gidi turuncu sonbahar
yaptın yine yapacağını
eğdin başımı önüme
düşürdün yağmurumu yüreğime
elimde kelepçe
gözlerim kör
dilimse dağlandı bir süre
sus oldu dışım
içimse, üşüyorum
bildiğin kışım...

Cuma, Eylül 06, 2013

olmayacağım bir salı sabahı

olmayacağım bir salı sabahı
ardından bunca zamanın.
olmayacağım işte,
bir anda
duman olmuşcasına
"yok" olacağım.
bomboş gelicek etraf bensiz
farketmeyecek kimse,
ve farkında olacak birkaçınız.
aslında benim etrafım bomboş olacak,
sensiz...
ve ben de,
sadece farkedeceğim birkaçınızı,
hatırlayacak acaba kaçımız, kaçımızı.
süpürge edip saçımızı
kan gelene kadar
kendimizi hırpaladığımızı.
neyse işte,
hatırlayacağız, modern işgence anlayışımızı.
olmayacağım bir salı sabahı
ve kimse su vermeyecek bir süre çiçeklerime
ve sararacaklar
sonra farkedilecekler
ve birileri onlarla beraber hatırlayacak beni de
seveni de, belki sevmeyeni de.
ben kazandım kazanacağımı
ötesi lazım değil artık,
ben gider, kalan sağlar sizin olsun
bedenim artık özgür
ruhum
kazandıklarımın olsun...

Perşembe, Eylül 05, 2013

yağamadım bir doya doya

böyle ana avrat sövesim var
boğazım yumruk yumruk
dilim tutuk
derdim yok
derdim çok
istediğim minicik huzur
elbet bende de var kusur
dilimde günlerdir
"şükürüm çok,
bir okadar da bilmiyorum"
ve canım acıyor
sebepsiz
jilet kesiği gibi değilde
daha hafif ama daha çok
ya anlatamıyorum işte hepinize
susuyorum yeri geldikçe
ve bağırıyorum zamansız
yorgunum anlasanıza
hiçbir derdim yok(çok)
ama
yorgunum
canım yanıyo...