Pazartesi, Ağustos 26, 2013

korkmayın, helal edeceğim

ağzımın içi zehir gibi
huzursuzum
yani bildiğin tadım tuzum yok
"çok şükür"üm bolca
ve bir okadar da "ne biliyim"
şimdi bak sana şöyle söyleyim
içim acıyo bazı bazı
bildiğin acıyo,
böyle batar gibi,
keser gibi,
yakar gibi...
bazen de üflüyo sanki rüzgar yanıkların üstüne
serin serin, iyi geliyo
bazen nefes alıyorum, "aldım" diyorum
bazen bi tıkanıyo boğazım
boğuluyorum, gözyaşlarımda
kurşun yemek boğulmaktan evla biliyomusun
tek atış, hoşçakal hayat
ama boğulmak öylemi
hah şimdi oldu bak, evet, adı bu
bilinmezlik, belirsizlik
durdu bak dilim
elim
yüreğim
şimdi, şu anda
bilinmezliği, belirsizliği, beklemeyi,
işte yazamadım hiçbirini yine
siz bi bakın içinize
hepsi var nasılsa içinizde...

Cuma, Ağustos 02, 2013

bu dünya ne sana ne de bana kalmaz

mabel matiz'den sultan süleymanı bir dinleyin derim...

beş para etmezliğimi hissediyorum
damarlarımda, ılık ılık akan
ve hiçbir işe yaramayan ellerim
tellere dokunmayan parmaklarım
boşa harcadığım nefesimi hissediyorum.
yatıp duran aklıma
kalkmak bilmeyen kaşıma
görüp kaale almayan gözüme isyanım.
beş para etmem.
çalmadan, söylemeden hissettiğim şey, bomboş...
tüylerimi diken diken eden notalar var dünyada
ve içim var kocaman
o notalarla dolu
dilim dolansada kimi zaman
söylerim ben yürekten
bilen bilir
duyan hisseder
kimi dayanamaz kalkar gider
kimi inci yaşlarını döker.
şükür ki döndü geldi Osman
saolsun getiren de, gelen de.
şimdi notaları saçma zamanı...