Çarşamba, Aralık 28, 2011

sevmediğim tek karanlık

unuttunuz mu
ben yorgunum
sanki en büyük serzenişim.
dilime yapışmış
dağınık ve karışmış
sokakları dolaşmış gibiyim
bilmediğim
anlamaya çalıştığım
hani öyle ağrıyor bacaklarım
öyle yer çekiyor
kanepeler gözüme bakıyor
hadi dik durma artık diye
ki ben dik durmam ki zaten
var mı öyle bir kaygım?
sırf buna çabaladığım bir an'ım?
sanki ben hep
kendimi bıraktım
hiç tutmadım
hiç durmadım
hiç dimdik durmalıyım demedim
kuyruğumu yukarda tutmadım
niye öyle çağırıyolar ki beni
ben bilmiyor muyum kendimi
yorgunluğum neyden?
hem yerden
hem gökten
toprak çekiyo
gökyüzü basıyo
içim kara
içim beyaz
hafifim aslında
buluttan hafif
ama yerleşmiş
kökleşmiş bu yorgunluk
derinlerde karanlık
ama derinler hep karanlıktır zaten
durum budur madem
lazım kürek ele
sallamak derine derine
çünkü hissediyorum
içimdeki güneş ışığı
yetişebilecek gibi
en derine.

SICAK / soğuk

kış geldi
bildiğiniz kış.
soğuk var
dizkapaklarımda hissettiğim,
yakarak onları
kendini hissettiren soğuk.
üşüdüm çok,
üşümüyorum yok.
saçmalamış çimenlere bakıyorum
basmıyorum üstlerine
etraflarından dolanıyorum
itlerle de dalaşıyorum
çalıları da dolaşıyorum
elimden gelene
dileyene
yol açıyorum.
bir duruyorum
bir kaçıyorum
bir geliyorum
içerisi dışarısı karanlık
dışım içim aydınlık
güneş var
bulut var
kar var
yağmurum var.
spor ayakkabılarım,
ıslak çorabım,
yırtık şemsiyem,
biraz ıslanırken,
biraz ısınırken,
bana eşlik eden.
bazen yağmur
sırf ben istedim diye yağar
inanmayın siz,
gök sırf benim için ağlar
ben artık ağlamayım diye.

Cumartesi, Aralık 17, 2011

kalem-traş

sus
sus be adam
hepten boz ezberleri
gelir gider aklın
yüzün yarım
sırtın pek
karanlık yarın
rüzgara sarın
gözün havada
yazık sana da
soluk bir havada
yağmur bekle
düşen damlalar
dilinden dökülsün
sen söyledin diye yağdı
yağsın hep
yağsın
yağsın
anlasın
anlarsın
yine ne yazdın bak
karmakarışık
eli bulaşık
kimi samimi
kimi yılışık
ne noktan var
ne virgülün
çok dikenin
çok gülün
sen bilme
bilen var
sen yeterki
duy be adam...

Salı, Aralık 13, 2011

gelgit

 yazarken dinlenilmiş, okurken dinlenilmesinde fayda görülen şarkı,
Link: "Günaydın Sol Yanım ( İncir Reçeli)"

şşşşş
ses çıkarmayın
ve en yerine
dokunmayın
el etmeyin
bırakın
örtün üstünü
uyuyanın üstüne kar yağar derler
huzurunu bozmayın
karasına ak bulamayın
aklarını topraklara sokmayın
susun
sakın ses çıkarmayın
yanından ayrılmayın
bidaha arayıp sormayın
hal hatır komayın
geri durun
beri gelin
boşa çabalamayın
anlamayın
anlatmayın
kaçmayın
hooop
bi bakmayın
bi sigara yakmayın
ve oturduğunuz yerden
aman ha
sakın ha
kalkmayın
düşsün
bi tekme de siz atın
ya da atmayın
bir parmak ta o baldan
o acıdan
siz tatmayın
nefes alın
ama sakın
ah almayın
derinlere dalmayın
yalnız
huzursuz
susuz
kalmayın
başladığınız yeri aramayın
nerde biter sormayın
batarsa çekin çıkarın
hissetmiyosanız batırın
hadi şimdi kalkın gidin
ve hoşgelin
delidir o
siz ona
bakmayın...

Cuma, Aralık 09, 2011

zembil

eeee ben şimdi yazarım
tırnaklarımla kazarım
dayanamam
tutunamam
çağlarım
ağlarım
öfkem uçar
nem tutar yanaklarım
soğuk nefesim atkıma değer
nekadar soğuk hava
ve nekadar sıcak bulunduğum yer
sağlamından bir yel eser
ankaranın ayazı
üfledi ruhuma
üşüdü eteklerim
ve kayboldu yedeklerim
sakladığım hınçlarım
kınında kılıçlarım
dışarlıklıyım artık
hiç oralardan olmamışım.
ben ne buraya aitim
ne bendeyim
biryerdeyim
biryerliyim
içimden gelen yere
memleket derim
ahhh çekerim
offf çekerim
güler geçerim
sonra bir tane düşer
kar gibi
beyaz gibi
soğuk gibi
temiz gibi
ben gibi
boyar gibi
kırmızıyı beyaza
kaplar tüm benliğimi
kendiliğimi
yürürüm sırtım dik
başım yukarda
ağzım açık
beklerken dilime düşsün diye taneler
sıcaklık değer yanağıma
bir el dokunur omzuma
döner bakarım
tam orda
işte ben

Perşembe, Aralık 08, 2011

sahibinden az kullanılmış ruh

şimdi nerden çıktı
bu şakaklarımdaki beyaz
yok artık daha neler
sakallarım neyse de
biraz abartmıyor muyuz?
neresinden takip ediyoruz hayatı
ruhen,
ve beden, nerede durmakta ısrarlı?
nerden yürümekte katı?
içimize sığmaz büyüttüğümüz bebekler
yırtarcasına karnımıza saldırırlar
çepeçevre zorlarlar
ama izin vermez yaş-lılık
sen ve ben ve biz ve siz
izin verdikçe
ancak yaş dokunur
yoksa o bebek doğar
bir güzel ağlar
içimde büyür
içinde yürür
içinize dokunur
içlerinde güler
hepimizle yaşar.
bıraksak ya
ne gerek var bedeni takibe
ve sorsak hakime
beraat ne zaman ?!? diye

Pazartesi, Aralık 05, 2011

benden geriye kalan

suratsızlığım benden
ve yeşilini sevdiğimin
kırmızısına baktığımın
mavisine doyamadığımın hayatından
gülümsetmeyi bilmediğinde
ağlatmayı sevdiğinde
ki ben gülerim de
ağlarım da
zevkle
şevkle
ve iştahla
karanlıkta ve aydınlıkta.
sarımsı bi his var
biyerlere bişeyler oluyo
birileri kapının kenarında duruyo
biz söylüyoruz
onlar kendilerine yoruyor
bunlar hergün oluyor
kaçmanın derdine yanmak mı
ölümsüzlüğe tapmak mı
yoksa tüm gemileri yakmak mı sorgusu
lan ben kimim sorusu
cevaplanamayacak
harmansız
yalın ve karışık
tez ve güç
yavaş ve hafif
birden hemen
nerden ve kimden?
elbette
benden, kimden olacak
istediğimden
bilemediğimden
edemediğimden
kalkarım yavaşça yerimden
zaten birşey gelmez elimden
bir ürperme geçer tenimden
hastalıktan ötürü derim
bir ilaç alır
yerime geçerim
ateşten işte tüm söylediklerim
ben bazen beni bilmem
o ya da bu sebepten
kendimden geçerim.

Cuma, Aralık 02, 2011

sen misafir değilsin ki

ee geldin okadar
biraz daha otur
gitme hemen
ben taze çay demledim
rengi kızıl göklerden
kokusu ise
en ellerimle hazırlanmış harman
birer sigara yakarız
pencerenin önünde otururuz
fiskosum var benim
laflarız biraz
biraz demleniriz çayımızla
sonra susarız biraz
yavaştan akşam olur
gün düşer
gece çıkar
sokağın ışıkları camdan içeri girer
üşeniriz ne güzel lambaları yakmaya
tüller açık öylece bakarız dışarı
memurlar eve döner
arabaların ışıkları gelir gider
güleriz biraz
biraz atıştırırız
bir masa lambası yakarız
bi kenarda sarı sarı yanar
uzaktan gelen ışık gibi
sonra gece çöker iyice
çöp arabaları gezer
biz otururuz orda
kahveler içilir
lokum da var hem
sonra uyku gelir biraz
ozaman işte
ister gidersin
istersen çok rahat bi kanepem var benim
temiz mis kokulu çarşaflarım
hazırlarım bir yatak sana
uyursun
sabah kahvaltı ederiz
işe gitmeden
sonra belki bakarsın
birdahaki geldiğinde
gitmek istemezsin hem

olsa da yazdım, olmasa da yazdım

ihtiyaç,
aldığın nefes
yediğin yemek
duyduğun söz
ruhun, içindeki öz
bir çift güzeli gören göz
bi sıcak sarılma
istenen bir yere varılma
yıkanıp arınma
omuzdur dar'ına
umuttur aslında yarına
bir hallerdir bazen
yanında yaren
kah gelen
kah giden
içini bilen
yoldan geçen
arayıp soran
susup yoran
ananın dokunuşu
komşunun gülüşü
dedikoducu bakkal
yolun çukuru
hava durumu
şişenin dibi
kuş gribi
hasta yatağı
borç batağı
atılan kazık
bana olan yazık
kurumlu baca
camideki hoca
işte hepsi ihtiyaç
duyar gibiyim
neme lazım
"şu" ya da "bu" diye
bak bana
duy ama iyice
ağlamayı bilmeyen
gülmekten nereyece keyf alır
en nihayetinde
ağlayarak gelmedik mi
şu fani dünyaya...

Perşembe, Aralık 01, 2011

soğuktan! sızlayan burnumun direği

elim gözüm müsait
aslında yazasım var da
içim dışım
işim gücüm darda
ve bildiğim tüm düşünceler
harda
cayır cayır yanmakta
sıradan uyuz bir kış gününde
uyuz bir kış güneşinde
kulağa değen
göze gelen
dilden ve elden dökülenlerle
avunmaya çalışmak
anlamsız işlerle
anlamsızlıkları birleştirip
çalışmaya çalışmak
yetişeceğin nere varsa sanki
kendinle yarışmak
düşüneceğine
insanların arasına karışmak
hava kararıyorya erkenden
ve insan geceye başlıyor
garip şekiller
tuhaf gölgeler sarıyor etrafını
karıştıkların kabullenir
karıştıkların ittirir
kimi omuz atar
kimi omzuna yatar
kimi başından atar
kimi hiç bakmaz
yan gelir yatar
dünyanın anasını satar
ne seni ne bu hayatı takar.
ve sen bilirsin ki
kış gecesinde
sokak ortasında,
gidecek yerin yoksa
ev dediğin bilindikten öte,
bacakların üşüyerek bekliyorsan
o bildiğin yere giden otobüsü
gecenin bi saati,
nereye gidersen git
kendini hep yanında götüreceksin...