Pazartesi, Ağustos 07, 2006

Huzurun Kokusu

Üzerine yüzlerce ağacın eğilmiş olduğu yolda ilerliyordu.Vakit geceyarısımı yoksa akşamüstümü tam anlaşılmıyordu. Gökyüzü öyle gariptiki, hem loştu hemde yıldızlar alabildiğine seçilebiliyorlardı. Ağaçlar yeşil olmalarına rağmen yolda sarı yapraklar birikmişti, her attığı adımda kuru yaprakları eziyordu ve seslerini dinlemek hoşuna gidiyordu.Hırş hırş hırş....

Hafif bir rüzgar vardı, meltem demek daha doğru olur sanırım, yüzüne bi sıcak bi serin deyiyordu.Öyle çok koku taşıyorduki, kokular binlerce eski anıyı beynine getiriyordu, ama sadece hislerini hatırlayabiliyordu, anılar yoktu. Masumluk, çocukluk, çocukça aptallık, küçük bir acı, hüzün, gülümseme, özlem, daha büyük acılar( ki bunların anıları hatırlanabiliyordu), huzur, evet huzur, belkide en tatlısı huzuru hatırlatan kokulardı.Öyle güzeldiki, ayaklarının altında hışırdayan yapraklarla, tepende gece ve gündüz birken, sadece bir kokuyla huzurlu olmak.
Keşke huzur hep böyle kolay olsaydı.Ama olmazdı, olduğundaysa tadını çıkarmak gerekirdi. doya doya çekti içine havayı, ama verdiği huzurdan dolayı onu ödüllendirmeliydi, onun için gülücükler saçtı havaya , huzurunu paylaşmak için tebessümünü hiç esirgemedi.

Yol bigün bitecekti, gökyüzü ne zaman normale dönecek bilmiyordu, rüzgar duracak, koku kaybolacaktı, huzur hissi ise hep yüreğinde kalacaktı.Artık ne zaman o kokuyu duysa, ya da duymak istese, huzurda beraberinde gelecekti, biliyordu.

Herkesin birgün huzurun kokusunu bulmasını diledi, ve dileğini kokuların arasına doğru üfledi...

Saygı ve Sevgilerimle
Bir Kadim Yaşlı Ejderha...

Acı Hep Var...


Nerden çıktı şimdi bu kocaman dolu taneleri?!? Dur, dur , vurma kafama ya, acıyo işte, çok acıyo işte. Kanıyo, yaram kanıyo. Ama benim yaram yoktu ki? Sizin yüzünüzden dolu taneleri, kafama vurmayın dedim size! Hayır , hayır yüzüme de vurmayın. Tamam, ben de salaklıklar yapıyorum ama nolur yüzüme vurmayın, yarın kafamı, ezin kemiklerimi, yüzümü parçalayın, ama, yüzüme vurmayın, nolur!!!

Yürüyen Merdiven



Yürüyen merdivenlerden çıkarken kulaklığını taktı, yavaşça etrafına baktı, ağır ağır yükseliyordu düşünceleri, elleri ceplerinde, gözleri 360 derecelik sanal tv insanlarında. Kulaklarında, beyninin içinde çalan müzik onu görünmez yapıyordu sanki, o hariç herşey yalandı, ya da sadece o yalandı... Öyle bir hazdıki müzikle yükselmek, insanları seyretmek, orada yokmuşsun gibi insanların yüzlerine gülümsemek, onlara mimikler sunmak, ve sadece yürümek, hayatı kulağındaki şarkı gibi görmek, içinde kaynayan, dışına verebildiğin kadar gerçek..........

Pazar, Ağustos 06, 2006

Huzur...

Geceyle gündüz birbirinin zıttı gibi görünür. Öyle midir acaba? Aralarında onları ayıran çok çok ince bir çizgi vardır. O çizgiyi gördüğünüz anda gündüzden kopmak istemez, geceye delicesine sarılmak istersiniz. O anda geceyle sevişirken gündüzün ışığıyla yıkanmak istersiniz. O an ne gece gibidir ne de gündüz gibi, o an huzur gibidir...