Üzerine yüzlerce ağacın eğilmiş olduğu yolda ilerliyordu.Vakit geceyarısımı yoksa akşamüstümü tam anlaşılmıyordu. Gökyüzü öyle gariptiki, hem loştu hemde yıldızlar alabildiğine seçilebiliyorlardı. Ağaçlar yeşil olmalarına rağmen yolda sarı yapraklar birikmişti, her attığı adımda kuru yaprakları eziyordu ve seslerini dinlemek hoşuna gidiyordu.Hırş hırş hırş....
Hafif bir rüzgar vardı, meltem demek daha doğru olur sanırım, yüzüne bi sıcak bi serin deyiyordu.Öyle çok koku taşıyorduki, kokular binlerce eski anıyı beynine getiriyordu, ama sadece hislerini hatırlayabiliyordu, anılar yoktu. Masumluk, çocukluk, çocukça aptallık, küçük bir acı, hüzün, gülümseme, özlem, daha büyük acılar( ki bunların anıları hatırlanabiliyordu), huzur, evet huzur, belkide en tatlısı huzuru hatırlatan kokulardı.Öyle güzeldiki, ayaklarının altında hışırdayan yapraklarla, tepende gece ve gündüz birken, sadece bir kokuyla huzurlu olmak.
Keşke huzur hep böyle kolay olsaydı.Ama olmazdı, olduğundaysa tadını çıkarmak gerekirdi. doya doya çekti içine havayı, ama verdiği huzurdan dolayı onu ödüllendirmeliydi, onun için gülücükler saçtı havaya , huzurunu paylaşmak için tebessümünü hiç esirgemedi.
Yol bigün bitecekti, gökyüzü ne zaman normale dönecek bilmiyordu, rüzgar duracak, koku kaybolacaktı, huzur hissi ise hep yüreğinde kalacaktı.Artık ne zaman o kokuyu duysa, ya da duymak istese, huzurda beraberinde gelecekti, biliyordu.
Herkesin birgün huzurun kokusunu bulmasını diledi, ve dileğini kokuların arasına doğru üfledi...
Saygı ve Sevgilerimle
Bir Kadim Yaşlı Ejderha...